Konuk Yazar - turkocagi.org.tr
Nuri Gürgür
27 Kasım 2012
Türk Dünyasının Büyük Kaybı: Turan Yazgan Hakka Yürüdü
Turan Yazgan ülküsünü, inancını, fikirlerini yaşayan, Türk Dünyasına hizmeti varlık nedeni sayan, ömrünü milliyetçilik ülküsüne adayan gerçek bir dava adamıydı. İlk gençlik yıllarından son nefesine kadar ideallerine hizmet vermek için çalıştı. Yıllardır çok ciddi sağlık sorunları bulunmasına, operasyonlar geçirmesine, ağır bir tedavi süreci yaşamasına rağmen hizmet cehdinden bir adım bile geri atmadı. Türk Dünyası Onun hayatını anlamlandıran büyük aşkıydı, kara sevdasıydı. 1980de kurduğu Türk Dünyası Araştırmalar Vakfı, ilk dönemlerinde ilmî araştırmalar ve çalışmalar yapan bir kuruluş iken, Türk Dünyasının büyük ölçüde bağımsızlığına kavuştuğu 90ların başından itibaren aksiyoner bir nitelik kazandı. Vakfın Türk Dünyasına hizmet amacı, kültürel çalışmaların boyutunu aşarak, kurumsallaştı; adeta ete kemiğe büründü. Turan Yazgan, kişiliğinin önemli bir özelliği olan şevk ve heyecanla çizmelerini giymiş, hizmet seferberliğine başlamıştı.
Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarının 20.nci yılını kutladıkları, Turan Yazganın Hakka yürüdüğü 2012 yılında, geriye dönüp bakıldığında Onun doğrudan şahsi emek ve çabasıyla Türk Dünyası ve Türklük ülküsü için neler yaptığı anlamlı bir tablo olarak karşımızda duruyor. Kazakistan, Azerbaycan ve Kırgızistan başta olmak üzere, Türk Cumhuriyetleri ve topluluklarında ilk, orta ve liseler, bölümler, fakülteler, kültür merkezleri açılmış, buralardan binlerce öğrenciye burs imkanı sunularak Türkiyeye gelmeleri sağlanmış, açılan kurslarla Türkiye lehçesini öğrenmeleri, eğitimlerini tamamlamaları, birçoğunun kariyer yapmaları temin edilmiş; Türkiye ile Türk Dünyası arasındaki kültürel ilişkilerin güçlenmesi için çeşitli etkinlikler düzenlenmiş, geziler yapılmış. Türk Dünyasından çocuklar İstanbulda üst üste 18 defa Türk Dünyası Çocuk Şenliğinde bir araya getirilmiş.
Bu kapsamlı çalışmaların sonucu olarak, Gaspıralı İsmail Beyin Dilde, fikirde, işte birlik vasiyeti 100 yıl sonra hayata geçiyor, Türkiye ile Türk Dünyası arasında bağları güçlendirecek sağlam bir kanal oluşturuluyordu. Turan Yazgan bu konunun en hassas yönünün ortak alfabe ve dil olduğunun bilincindeydi. Bütün dünyada her dilin bir ortak alfabesi varken, Türkçede bu sayının 36 oluşunu milli bir talihsizlik olarak nitelendiriyor, her şeyden önce bu sorunun çözülmesi gerektiğini biliyordu. Okullarının tamamında derslerin Türkiye Türkçesiyle verilmesini sağlamak suretiyle, sorunun nasıl çözümleneceğinin güzel bir örneğini ortaya koymuştu.
Turan Hocanın tamamıyla şahsi girişimleriyle kurduğu eğitim ve kültür köprüleri Onun girişimcilik ve organizasyon konularındaki meziyetlerinin somut örnekleridir. Milliyetçi camianın eskiden beri el birliği yaparak, ortak katkılar sağlayarak, sinerji oluşturarak ekonomik ve ticari rasyonalitesi olan okullar, hastaneler, yurtlar, basın-yayın kuruluşları vb. yapılar oluşturamamasının, ezcümle kurumsallaşılamamasının nasıl sıkıntılara, tıkanıklıklara yol açtığı ortadadır. İşte Turan Yazgan doğrudan kendi çabasıyla milliyetçi camiada pek rastlanmayan bir tablo sergileyerek, kurumsal bir yapıya dayalı eğitim ilişkileri tesis ederek Gaspıralının ülküsünün hangi yöntemle gerçekleştirileceğinin örneğini vermiş oldu. Bunları siyasetin dışında kalarak yani siyasî taraf görünümü vermeden gerçekleştirdi. Onun bu ilkeli duruşu, samimiyeti, inandırıcılığı herkes tarafından görüldüğünden, eğitim konularındaki girişimlerine çok geniş olmasa bile devletin yardımcı olmasına, destek vermesine zemin hazırladı. Turan Yazgan bir konuşmasında bu hususu şöyle ifade ediyordu: Devlet olmasaydı Kırgızistandaki Türk Dünyası İşletme Fakültesine veya Kazakistandaki Türk Dili ve Edebiyat Bölümüne nereden hoca gönderebilirdik. Devletimiz bu ülkelere öğretim üyesini, bütün hakları saklı kalmak kaydıyla gönderilmesini emreden kanun çıkardı. Biz o kanunun uygulayıcısı olarak oralara devletin büyük himmetiyle öğretim üyesi veya öğretmen gönderdik. Olmasaydı, devlet böyle bir şey yapmasaydı bu okullar olabilir miydi? 4500 öğrenci şimdi bu şekilde okuyor. Ama bir şey var ki, devletin bu imkânlarını biz Türkiye Türkçesiyle eğitimde kullandık ve bununla iftihar ediyoruz.
Türk Dünyasında bunlar yapılırken, Vakfın İstanbuldaki kültürel çalışmaları hız kesmeden devam etti. Türk Dünyası Araştırmalar Dergisi, Türk Dünyası Tarih Dergisi alanlarında herkesin her zaman yararlanabildiği çok değerli makaleler ve araştırmalarla kalıcı birer ilim ve fikir merkezi niteliğini kazandılar. Süleymaniyedeki Vakıf merkezi yıllarca sadece kültür çalışmalarının yapıldığı bir yer değil, sosyal işlevi olan, millî şuur sahibi aydınların, gençlerin buluştuğu, milliyetçi kuruluşların da her zaman yararlandıkları bir hizmet mekânı oldu. Ancak yerin bu özelliği birilerini tedirgin etti. Birkaç yıl önce Vakıflar kira bedelinin zamanında ödenmediğini öne sürerek tahliye davası açtı. Ekonomik imkânları bütün milliyetçi kuruluşlar gibi sınırlı olan, belirli merkezlerden yardım alamayan Turan Hocanın vakfı kullandığı yerlerin tamamına yakın kısmından bu yolla tahliye edildi. Türk Dünyası Araştırmalar Vakfı son yıllarda daracık bir alana sıkıştırılmak suretiyle sosyal ve kültürel işlevleri önemli ölçüde engellenmiş oldu.
Bu sıkıntılı süreçte Hocanın bir çıkış yolu bulmak için nasıl çırpındığını, nerelere ve kimlere başvurduğunu yakından biliyorum. Sık sık telefonda konuşup dertleşirdik. Çünkü Türk Ocağının da benzer sorunları vardı. Dakikalarca bu ülkede Türk Milliyetçiliği fikrini ötekileştirilmek istenmesinden, marjinalleştirilmeye çalışmasından yakınır, yalnız kalmanın elemini paylaşırdık. Son defa 2012 yılının yaz başında çocuk şenliğini düzenlerken ilgili kurumlar son dakikaya kadar sunduğu projeyi bekletmişler, faaliyeti tıkanma noktasına getirmişlerdi. Ancak Hocanın üniversiteden öğrencisi olan Cumhurbaşkanı Gülün son dakikadaki girişimiyle şenlik 18.nci defa ve muhtemelen son defa yapılabilmişti. Bütün bu sıkıntılar, zorluklar doğal olarak Turan Hocayı çok üzüyor, sağlığını olumsuz şekilde etkiliyordu. Ama inancından kaynaklanan inanılmaz bir direnç ve metanete sahipti. Pek çok insanın defalarca yeter artık deyip pes edeceği şartlara rağmen sebat etti; çizmelerini çıkarmayı hiç düşünmedi.
Konuşmalarındaki heyecanlı üslubun ötesinde aklıselim sahibi, şartları doğru okuyan bir insandı, imkânsızlıkları imkana dönüştürebilen bir beceriye sahipti. Mütevazı bir Anadolu ailesinin, okuma yazma bilmeyen bir babanın çocuğuydu. Kendi ifadesiyle doğduğu, çocukluğunu yaşadığı Eğirdirde göle girip yüzer, yalın ayak koşuşturup tepelere çıkar, keçilerle oynardık; yalın ayak büyüdük biz.
Derslerinde doğuştan gelen kabiliyetiyle, muntazam çalışmasıyla başta fizik, matematik ve kompozisyon dersleri olmak üzere, çok başarılıydı. Tarihe olan ilgisi ve sevgisi öğrencilik yıllarından geliyordu. Eğitim hayatındaki başarısını üniversite ve sonrasında da sürdürdü. 1969 yılında Şehirleşme Açısından Türkiyede İş Gücünün Demografik ve Sosyolojik Bünyesi başlıklı ilginç bir konudaki teziyle doktorasını tamamladı. Gelir dağılımı, sosyal güvenlik gibi konulardaki çalışmaları bu alanlarda akademik çevrelerin başvurdukları, referans aldıkları önemli bilimsel eserlerdir.
Turan Yazganın edebi hayata intikali, Türk Dünyası ve milliyetçi camia için çok büyük bir kayıptır. Tümüyle eseri olan Türk Dünyası Araştırmalar Vakfı sıradan bir kuruluş değildir. Yazganın Vakıf aracılığıyla Balkanlardan Türk Dünyasına kadar geniş alanlarda kurduğu eğitim ağı, milli şuur sahibi aydınlara büyük Türk birliği ülküsünün gerçekleşmesinin yolunu ve yöntemini gösteren tarihi bir örnektir. Onun bıraktığı yerden bu misyonun aynı inançla sürdürülmesi ve daha da genişletilip derinleştirilmesi kuşkusuz kolay değildir. Ancak Türk Dünyası ülküsü romantik bir söylem ve tören retoriği olarak kalmayacaksa, hayata geçirilip yüzyıla damgasını vurması başarılacaksa bu ve benzer hizmetlerin aynı çizgide canlı ve etkili şekilde sürdürülmesinden başka yol yoktur.
Onu rahmetle, minnetle, muhabbetle anıyorum; mekânı Cennet olsun.
Kaynak: http://www.turkocagi.org.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=4578
Bu yazı 1,665 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
3 Mart 2022
Sadi Somuncuoğlu Gök Kubbede Hoş Bir Seda Bırakarak Hakk'a Yürüdü
-
14 Aralık 2021
TÜRKLERİN BİRLİĞİ ÜLKÜSÜNDE TARİHİ BİR AŞAMA
-
25 Mart 2021
MEHMET GENÇ - İlim Dünyamızdan bir Yıldız Daha Kaydı
-
27 Mart 2020
Koronavirüs Salgını ve Türkiye
-
2 Mart 2020
Suriye Bataklığında Boğulmamak İçin
-
19 Şubat 2020
Kıbrıs Türkleri Sınav Arifesinde
-
7 Ocak 2020
Trump Çok Tehlikeli Bir Kumar Oynuyor
-
1 Ocak 2020
Doğu Akdeniz Satrancı ve Türkiye
-
10 Aralık 2019
NATO Zirvesi ve Türkiye
-
17 Kasım 2019
Görüşmeler de Sorunlar da Devam Ediyor
-
19 Mart 2019
2019 Zor Bir Yıl Olacak
-
9 Mart 2019
Marmara Depremi- Pusudaki Büyük Tehlike
-
1 Mart 2019
9 Mart Olayı ve 12 Mart Müdahalesi- Darbeye Karşı Darbe
-
14 Şubat 2019
Ozan Arif Çağımızın Dede Korkut'u Hakk'a Yürüdü
-
25 Ocak 2019
12 Eylül Zulümlerinin Baş Mimarı Nurettin SOYER
-
5 Kasım 2016
Sorunlarımızın Temel Nedeni: Kaliteli Eğitim Ve Hukuk Devleti Zafiyeti
-
27 Eylül 2016
Sorunlarımızın Temeli; Eğitim Meselesi
-
20 Temmuz 2016
Menfur Darbe Girişimi ve Sonrası
-
12 Şubat 2016
PKK Terörü-Etnik Fitne Ve Terörle Mücadele Eylem Plnı Bağlamında Yüz Yıl Sonra Yeniden Beka Güvenlik Ve Bütünlük
-
1 Ocak 2016
Özyönetim Bildirgesi Yahut Ayrılış Manifestosu
Yorumlar
+ Yorum Ekle