Konuk Yazar - turkocagi.org.tr
Nuri Gürgür
15 Ocak 2013
İmralı Labirentlerinde Dolaşmak
MİT üzerinden Öcalan ile İmralıda yapılan görüşmelerde nelerin konuşulduğu, hangi konularda mutabakata varıldığı bilinmediğinden tahminlere, temennilere, varsayımlara dayalı yoğun bir bilgi kirliliği yaşanıyor. Gazetelerde konuya ilişkin yazılan haber ve yorumlarla ortaya konulan tablo kamuoyunda yanlışlığı kısa sürede anlaşılacak beklentilere yol açabiliyor. Terör bitti bitecek gibi bir hava oluşturuluyor. Terörün başı ve başlatıcısı, akan kanların baş sorumlusu olmaktan çıkarılarak barışın mimarı konumuna getiriliyor. Bu tarzda yüksek beklentilerin toplum psikolojisindeki maliyeti düşünülmeden yazılıp konuşularak aslında bu ortam bilinen çevreler tarafında özellikle hazırlanmaya çalışılıyor.
Oysa terör örgütü belli sayıdaki militandan meydana gelen, basit bir silahlı çete değil; 1984 de belki böyle idi ama 30 yıl içerisinde çok şeyler değişti. PKK bir taraftan bugün çok sayıda kollara sahip bir ahtapot gibi, ülkeye, bölgeye, Avrupaya yayılıp genişlerken, diğer taraftan şehirlerde KCK yapılanması üzerinde giderek derinleşti; belediyelerle, parti ve sivil toplum kuruluşlarıyla toplumsal bir taban edindi. 10 milyarlarca liralık gelir düzeyine ulaştı. Geçen hafta İçişleri Bakanı İdris Naim Şahinin açıklamasına göre Diyarbakır ve çevresinde son iki yıl zarfında en az 2 milyar liralık örgüte ait uyuşturucu yakalanmış. Yıllardan beri Avrupaya sevk edilen uyuşturucuların büyük kısmının terör örgütüne ait olduğunu bunun yanı sıra insan kaçakçılığı dâhil her türlü kaçakçılığı yaptığı, haraç topladığı, kaçakçılara gümrük vergisi gibi salma saldığı biliniyor. Bu geniş malî kaynaklarla teröristler yurtiçinde ve Avrupada diledikleri çalışmaları yürütebiliyorlar; TV ler kuruyorlar, gazeteler ve dergiler çıkarıyorlar, toplantılar düzenliyorlar, her türlü silahı edinebiliyorlar militanlarının maaşlarını ödeyebiliyorlar.
Meselenin bir de uluslararası boyutu var. Türkiyeyi baskı altında tutmak, askeri, ekonomik ve siyasî gücünü bloke etmek isteyen İran, Irak, İsrail ve Suriye gibi komşularımızın yanı sıra ABD, Almanya, Fransa gibi ülkeler açısından PKK yıllardır emsalsiz bir taşeron güç hâline gelmiş bulunuyor. Uluslararası merkezler kendilerine hiç riske etmeden Türkiyenin başına bu kanaldan büyük dertler açabiliyorlar.
Örgütteki İran, Suriye ve Irak uyruklu teröristlerin sayısının 1500 civarında olduğu söyleniyor. İran örgütle PAJAKın hudutlarının dışına çıkmasını sağlayan bir anlaşma yaparak bu sıkıntıdan kurtuldu. Karşılığını PKKya destek vererek ödüyor. Suriyeli Bahoz Erdal ve Sofi Nurettini Türkiyedeki en kanlı eylemleri hazırlayıcısı ve yürütücüsü oldukları biliniyor.
PKKnın silah bırakacağını, dağdan ineceğini söyleyenler bunun Mayıs ayından başlayarak aşamalı olarak gerçekleşeceğini öne sürüyorlar. Ancak örgütün Kandildeki iki yöneticisi Duran Kalkan ile Murat Karayılanın ilk açıklamaları bunun gerçekleşmesi imkânsız ütopik bir iddia olduğunu işaretlerini veriyor.
Duran Kalkan Roj Tvnin yerine kurulan Sterk Tv isimli PKK kanalına yaptığı değerlendirmelerde silah bırakmayla ilgili olarak şöyle diyor: bunu bekleyenler en hafif deyimiyle iyi niyetli olmayanlardır. Kendilerine göre kurnazlık yapıyorlar. Kendilerinin dışındakiler ahmak mıdır? Bunu söyleyenler aslında kendileri ahmak. Ne siyasetten, ne de bu tür sorunların çözümlerinden bir şey anlıyorlar. Gerçekle bir alakası yoktur.
Öcalan adına PKKnın Kandildeki yöneticisi konumunda olan Murat Karayılan ise Fırat Haber Ajansına yaptığı açıklamada şartlarını sıralıyor: çok önemli ve isabetli bir girişim ilk adımı Devlet atmalı ilk adımda Öcalanın İmralıdaki pozisyonunun değiştirilmesidir
AKP resmen Kürt sorununda şiddet kullanmaktan vazgeçiyorum, diyalogla ve demokratik yöntemler çözmeye karar verdim diyor mu? Ortaya bir çözüm projesi konulmalı. Evvela Öcalanın serbest hareket etme koşulları oluşmalı
Yeni Anayasa da Kürt halkının varlığına yer verilmeli
AKP Hükûmetinden böyle ciddi bir yaklaşım gelişirse, biz de demokratik çözüm sürecinsin gelişmesi için elimizden geleni yaparız.
PKKnın siyasî kanadı olan BDP eşbaşkanı Selahattin Demirtaşın da Meclis grubunda bu konuda yaptığı konuşmasında örgütün yahut Öcalanın herhangi bir adım atmasına, yükümlülük almasına hiç değinmeden, her zamanki gibi Devleti, Hükûmeti ağır bir dille suçlayan, ültimatom havası taşıyan üslubuyla kimsenin hayal kurmaması gerektiğini açıkça ortaya koyuyor.
PKKnın çeşitli kanallardan yaptığı bu açıklamalara karşılık, basında tam tersi bir hava estiriliyor: bu ilk görünenler İmralı mutabakatına göre Mayısta çekilmeye başlayacak olan PKK, Erbilde Ulusal Konferans toplayarak silahlı mücadeleye son verdiğini duyuracak. Öcalanın kırmızıçizgisi ise liderliği ( Taraf 10 Ocak 2013 Kurtuluş Tayis)
Bu gibi gerçek dışı muhayyel haber ve yorumların zihinleri karıştırmaktan, kamuoyunu yönlendirmekten toplumda örgütün isteklerini kabule hazır bir ruh hâli yaratmaktan başka bir anlam taşımadığı ortadır.
Basındaki haberlerin satır aralarında PKK çevrelerinin Devletten isteklerinin neler olduğu açıkça yer alıyor. Buna göre ilk olarak Öcalanın durumunun düzeltilmesi yani örgütle temaslarını serbestçe sürdürebileceği, görüşmelerini yapacağı bir ortamın hazırlanması isteği yer alıyor. Gerçi Öcalanın bu tarz bir talebinin olmadığını yazanlar varsa da, hem kendisini hem de örgütünü ilk isteğinin bu olduğu evvelden beri biliniyor.
İlk sıradaki taleplerden diğerinde dördüncü yargı paketinde cezaevlerindeki KCK tutuklularının büyük kısmının salıverilmelerini sağlayacak yasal düzenleme yapılması konusu yer alıyor. Bu konu örgüt açısından büyük önem taşıyor. Zira son 3 yıl içerisinde yapılan operasyonlarla şehirlerde KCK bünyesinde örgütlenen militanların bir bölümünün tutuklanmaları örgütün hazırladığı halk ayaklanmaları ( serhildan) planını akamete uğrattı. Başta Diyarbakır olmak üzere, bazı şehirlerde Tahrir meydanınkine benzer eylemler düzenleme girişimi tutmadı. PKK bu sıkıntısını giderebilmek için hâlen cezaevlerinde örgütsel eğitim alarak daha da militanlaşan şehir kadrolarını tekrar devreye sokmaya büyük önem veriyor.
Yerel yönetimlerin yetkilerinin geliştirilerek otonom eyaletler oluşturma projesi PKKnın başlıca hedeflerinden birisidir. Bunu her vesileyle gündeme getirerek hayata geçirebilmek için basındaki yandaşları, post modern liberal çevrelerle birlikte yoğun çaba harcıyorlar. Oslo görüşmelerinde olduğu gibi İmralıda da bu konunun görüşüldüğü anlaşılıyor. Hükûmetin bu arada Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartında yer alan çekincelerin tümüyle kaldırılması, valilerin seçimle işbaşına gelmeleri hususunda yasal düzenleme girişimi yapması sürpriz olamayacaktır. Çünkü bu yöndeki bir girişimin yapılması durumunda, yeni anayasa hazırlıkları çalışmalarında BDPnin AK partiye destek verebileceği anlaşılıyor. Bu hususu meselenin belki de ana damarını oluşturuyor. Başbakan 2014de Cumhurbaşkanı olmak isterken, bunun sisteminin başkanlık veya en azından yarı başkanlığa dönüştürülmesiyle birlikte düşündüğü biliniyor. Şu andaki Meclis tablosunda AK partinin Milletvekili sayısı referanduma gidilebilecek bir anaysa değişikliği için yeterli değil; bunun için mutlaka diğer partilerin desteği gerekiyor. CHP ve MHPnin sistem değişikliğine destek vermeyecekleri ortada. Bu durumda BDPnin belli maddelerde dilediği düzenlemelerin yapılması durumunda AK partiye destek vermesi muhtemeldir. Sonuçta 307 rakamına ulaşılıp yahut geçilmesi durumunda %6 lık BDP oylarını da alarak hem referandumda hem de Cumhurbaşkanlığı seçiminde istenen sonuçların alınmasına yönelik hesapların yapıldığını düşünmek yanlış olmaz.
Türkiye 2009un yaz aylarında başlatılan, kısa süre sonra Habur faciasıyla başarısız kalan açılım değişiminden sonra, şimdi İmralıda başlatılan görüşmelerle yeni tahayyüllere, ütopik hedeflere yelken açmış görünüyor. Görüşmelerin kamuoyuna açıklanmasından hemen sonra, önce Hakkâride PKKnın yüzden fazla teröristle düzenlediği karakol saldırısı, ardından Pariste üç PKKlı kadının ördürülmeleri konunun her türlü provokasyona açık olduğunun göstergesidir. Terör örgütünün yapısı, birden fazla yönetim merkezinin olması, bunlarla bağlantılı uluslararası güçlerin devrede olması Öcalanın etkisini ve gücünün abartılmaması gerektiğini gösteriyor. Kaldı ki Öcalanın amacı, hedefleri bellidir. Bunlardan saptığını, değiştiğini gösteren ciddiye alınabilecek bir emare yoktur. Bir çıkış yolu bulunabilir ümidiyle son derece tehlikeli labirentlerde dolaşılmaya kalkışılması durumunda Öcalanın taktik manevraları karşısında çaresiz duruma düşülmesi, çözüm adına örgüte yeni kazanımlar sunulması kaçınılmaz hâle gelir.
2009daki açılış döneminde sık sık belirttiğimiz gibi PKK varlığını muhafaza ettiği, silahı elinde tuttuğu sürece barış adına yapılacak girişimler örgütün etki alanını genişletmekten fazla sonuç vermez; sorunlar ağırlaşarak devam eder.
Kaynak: http://www.turkocagi.org.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=4843
Bu yazı 1,600 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
3 Mart 2022
Sadi Somuncuoğlu Gök Kubbede Hoş Bir Seda Bırakarak Hakk'a Yürüdü
-
14 Aralık 2021
TÜRKLERİN BİRLİĞİ ÜLKÜSÜNDE TARİHİ BİR AŞAMA
-
25 Mart 2021
MEHMET GENÇ - İlim Dünyamızdan bir Yıldız Daha Kaydı
-
27 Mart 2020
Koronavirüs Salgını ve Türkiye
-
2 Mart 2020
Suriye Bataklığında Boğulmamak İçin
-
19 Şubat 2020
Kıbrıs Türkleri Sınav Arifesinde
-
7 Ocak 2020
Trump Çok Tehlikeli Bir Kumar Oynuyor
-
1 Ocak 2020
Doğu Akdeniz Satrancı ve Türkiye
-
10 Aralık 2019
NATO Zirvesi ve Türkiye
-
17 Kasım 2019
Görüşmeler de Sorunlar da Devam Ediyor
-
19 Mart 2019
2019 Zor Bir Yıl Olacak
-
9 Mart 2019
Marmara Depremi- Pusudaki Büyük Tehlike
-
1 Mart 2019
9 Mart Olayı ve 12 Mart Müdahalesi- Darbeye Karşı Darbe
-
14 Şubat 2019
Ozan Arif Çağımızın Dede Korkut'u Hakk'a Yürüdü
-
25 Ocak 2019
12 Eylül Zulümlerinin Baş Mimarı Nurettin SOYER
-
5 Kasım 2016
Sorunlarımızın Temel Nedeni: Kaliteli Eğitim Ve Hukuk Devleti Zafiyeti
-
27 Eylül 2016
Sorunlarımızın Temeli; Eğitim Meselesi
-
20 Temmuz 2016
Menfur Darbe Girişimi ve Sonrası
-
12 Şubat 2016
PKK Terörü-Etnik Fitne Ve Terörle Mücadele Eylem Plnı Bağlamında Yüz Yıl Sonra Yeniden Beka Güvenlik Ve Bütünlük
-
1 Ocak 2016
Özyönetim Bildirgesi Yahut Ayrılış Manifestosu
Yorumlar
+ Yorum Ekle