Konuk Yazar - turkocagi.org.tr
Nuri Gürgür
29 Mart 2013
Öcalanın Nevruz Manifestosu, Anlamı ve Amacı
PKKnın Nevruzu vesile kılarak büyük bir gövde gösterisi yapacağı biliniyordu. Nitekim beklenen oldu. 21 Marttan önce kırktan fazla merkezde düzenlenen gösterilerin finali Diyarbakırda yapıldı. Olabildiğince fazla kalabalığın toplanması için seferber olan örgüt, toplantıyı bütün ayrıntılarıyla düzenlemek için hazırlık yaptı. Kimlerin hangi sırayla konuşacağı, Öcalanın mesajını kimlerin okuyacağı, toplantı başlarken PKKyı temsil eden bir grubun bildiri okuması, yurt içinden ve dışından sempatizan isimlerin ve basın mensuplarının çağrılıp ağırlanmaları planlanırken, son zamanlarda bazı BDP toplantılarında görüntü amaçlı olarak bir kenara iliştirmeye başladıkları Türk bayrağına bu özel toplantıda yer vermemeyi tercih ettiler.
Öcalanın, mesajını kimlerle birlikte hazırladığını bilmiyoruz. Ancak her satırının özenle hazırlandığını, sadece örgütüne değil toplumun değişik kesimlerine siyasi iktidara ve Başbakan Erdoğana doğrudan hitap edildiğini, bu yönüyle tam anlamıyla bir siyasal manifesto olduğunu söyleyebiliriz.
Bu süreci coşkulu şekilde alkışlayan, hatta kutsayan, eleştirilmesini önlemekte kararlı görülen bilinen çevrelerin, gazete ve köşe yazarlarının canhıraş çabalarının oluşturduğu yoğun toz bulutu içinde Öcalanın sözlerinin tahlili pek az yapılabildi. Basının büyük bölümü mesajın anlamını objektif şekilde değerlendirmek yerine, silahlara veda manşetleriyle sorunun çözüldüğünü, silahların susup siyasetin konuşulacağı bir dönemin başladığını hükme bağladılar.
Oysa ne Öcalan daha önce 2009da açıkladığı yol haritası ndan vazgeçmiş durumda, ne de örgütünde temel hedeflerinden sapma temayülü var. Esasen bu yılki Nevruz kutlamalarına slogan olarak Öcalana özgürlük-Kürtlere statü cümlesiyle çıkılması (21 Martta bunun doğurduğu tepkileri dikkate alarak pankartlarına yansıtmama kurnazlığını gösterdiler) PKKnın kararlılığını yoruma gerek kalmadan ortaya koymuştur.
Öcalanın önceki söylemlerinden farklı olarak, İslâmî ve tarihi motiflerle süslü, Milli Mücadeleyi, Çanakkaleyi, Osmanlı medeniyetini, bin yıllık birlikteliği özenle vurgulaması üzerinde dikkatle durulması gereken stratejik bir tercihtir.
İmralıdaki duruşmaları sırasında dillendirdiği, sonraki yıllarda bazı rötuşlarla geliştirdiği, 2009 yılında nihai şeklini verdiği, Marksist-Leninist görüşlerden, Stalinist yöntemlerden esinlenen bilinen teorilerinin yerine bu defa muhafazakâr ve mütedeyyin toplum kesimlerine sempatik gelecek bir dil kullanması, Başbakan Erdoğanın konuşmalarından cümleler aktarması kendi tercihinden çok yapılan telkinlerin etkisi şeklinde değerlendirilebilir.
Öcalan 2009da Demokratik Çözümün Ad Düzeyinde Somutlaştırılması-KCK başlığıyla temel stratejisini bir kere daha açıklayan üç aşamalı bir geçiş planı öngörmüştü:
Demokratik Cumhuriyet
Demokratik Özerklik
Demokratik Konfederasyon
Örgütün çeşitli birimlerinin ortak sözcük olarak sık sık ifade ettikleri statü isteği anayasal ve yasal düzenlemeler yapılarak Türkiye Cumhuriyetinin Öcalanın belirlediği esaslar paralelinde yeni bir siyasal ve toplumsal yapıya dönüştürülmesi anlamına geliyor. Öcalanın projesinin ilk iki ayağının tamamlanması için neler yapılmasını istediği açıktır:
Anayasadan Türklükle ilgili kavramların çıkarılarak, vatandaşlık sıfatıyla sınırlı ve coğrafyaya dayalı bir tarif yapılması,
Yerel yönetimlere otonomi kazandırmak üzere gerekli düzenlemelerin yapılması; bu bağlamda Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartındaki son çekincelerimizin de kaldırılması, valilerin yerelde halk oyuyla seçilmesi,
Kürtçenin eğitim dili olarak kullanılmasının önünü açmak üzere Anayasanın 42 nci maddesinin kaldırılması.
PKKnın statü sözcüğüyle ifade ettiği düzenlemelerin önümüzdeki aylarda AK Partinin Meclise sunması beklenen yeni anayasa tasarısında yer alıp kabul edilmesi durumunda isteklerinin büyük ölçüde yerine getirileceği ortadadır.
PKKyı bir terör örgütü olarak değil, Türkiye Devletinin 90 yıldır haklarını gasp edip zulüm yaptığı bir halkın meşru direnci olarak gören (CNNin 25 Mart 2013 tarihli Tarafsız Bölge programında itibarlı konuşmacı olarak ağırlanan Celalettin Çetin PKKın meşru haklarını savunan bir örgüt olduğunu açıkça ifade etti.), sempatiyle bakan bilinen çevrelerin ellerindeki büyük propaganda ve telkin mekanizmalarını nasıl kullandıklarını görüyoruz. Ayrıca siyasi iktidarın anayasada bu çerçevede bir düzenleme yapılmasına istekli olduğu biliniyor. Bu açıdan bakıldığında, Öcalanın projesinin ilk iki ayağının yakın zamanda gündeme getirilmesi sürpriz olmayacaktır. Çünkü Mecliste yeni anayasa hazırlama girişimi tıkanmış görünüyor. En geç Nisan ayı sonunda AK Parti kendi tasarısını Meclise getirecek, başkanlık sistemine geçilmesini sağlayacak bu tasarının referanduma sunulabilecek bir çoğunlukla yasalaştırılması amacıyla, BDPnin desteğini arayacaktır. Öcalanın ve PKK sözcülerinin başkanlık sistemine destek verebileceklerini açıklamaları, bu konuda bir ön mutabakatın varlığı anlamına geliyor.
Öcalan projesinin üçüncü ayağı olan demokratik konfederasyonun anahtar sözcüğü olarak misak-ı milliyi kullanıyor. Bunun açık ifadesi Türkiye ile Irak ve Suriyedeki Kürt bölgelerini içine alan, başarılabilirse İranın batısında Kürtlerin yaşadığı alanı da kapsayan bir konfederasyonun kurulmasıdır. Çok insanın, özelikle AK Partiye oy veren muhafazakâr kesimlerin yüreğini hoplatacak Osmanlılık vurgusuyla projenin bu ayağına siyasal bir açılım alanı kazandırılmaya çalışılıyor.
Etnikçi, Kürtçü hareketin nihai hedefi söz konusu dört bölgeyi içine alan Büyük Kürdistanın kurulması olduğu bir sır değil. Bırakın Türkiyedekileri, Irakın kuzeyinde devletleşme aşamasına gelen Barzani ve çevresindekiler de bu hedefin kendileri için vazgeçilmez olduğunu çeşitli vesilelerle söylüyorlar; ancak bunun bir zaman ve konjonktür konusu olduğunu belirtmek gereğini duyuyorlar.
Öcalanın siyasal hedeflerini içeren köklü bir yapısal değişiklik yapmayı amaçlayan projeleriyle bağlantılı şekilde PKKnın ülke dışına çıkması konusu şu sıralarda Türkiye gündeminin ilk sırasında yer alıyor. Ülkemizin ve milletimizin geleceği hususunda hassasiyeti olan herkesin siyasi eğilimlerini bir kenara bırakarak, yapılan telkinlerden sıyrılarak 21 Marttan önce başlatılan ve Nevruzda zirve yapan politik, psikolojik ve toplumsal operasyon girişimini doğru okuması gerekiyor.
Öcalan 21 Marttan itibaren Türkiye Devletinin siyasal muhatabı haline getirilmiştir. Kendi ifadesiyle otuz senelik isyanın lideri bir terörist olmaktan çıkartılarak meşruiyet kazandırılmıştır.
Böylece sorunun çözümü için Devletin muhatap aldığı, müzakere yaptığı baş aktör konumuna getirilmiştir.
Bu aşamadan sonra örgütün Öcalana özgürlük sloganıyla pekiştirdiği ve vazgeçilmezlikleri olarak sık sık dillendirdiği ev hapsi konusunun yakın zamanda gündeme getirilmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
KCK tutuklu ve hükümlülerinden önemli bir kısmının salıverilmeleri için yasal formül aranacaktır.
Kimse söylenenleri örtmeye çalışmasın. Öcalan açıkça çekilin talimatı vermedi. Silahlı mücadelenin sonuna gelindi şeklinde rahatlıkla her yöne çekilebilecek bir ifade kullandı. Terör örgütünün Kandildeki yönetimi adına konuşan Murat Karayılan da dostu olan bir gazeteciye verdiği mülakatta siyasi, psikolojik ve askeri bakımdan çekilmenin hızlı olmayacağını, alt kademelerinin ikna edilmesinin kolay olmadığını açıkça söyledi.
Aynı Karayılan kısa bir süre önce şöyle demişti: Kürt özgürlük hareketi ilk kez kendi öz gücüyle çözümü zorlayacak, başarıya gidebilecek şartlara sahip bir konjonktürle karşı karşıya. 2003ten 2011e kadar anti-Kürt ittifakı vardı. Devletlerarası ittifaklar bozuldu. Halen Kürt özgürlük hareketi daha geniş manevra alanına sahip. Bu ifadeler yakın gelecek için neleri tasarladıklarını anlatıyor; silahlı mücadele yöntemiyle sonuç alacaklarından emin olarak konuşuyor. Örgütün elebaşılarına egemen olan bu görüşün değişmesi için Ankaradan hedefleriyle örtüşecek, beklentilerini karşılayacak bir şeyler almaları, en azından bunların verileceğine inandırılmaları gerekmiyor mu?
Öcalanın BDP heyetiyle yaptığı son görüşmenin basına yansıyan kısımlarındaki ifadeleri, bunların anlamını görmezlikten gelmek en hafifinden aymazlık olur: Gerillayı çekildiğimiz alanda daha güçlendireceğiz. Çekilmek gerillayı bitirir görüşüne katılmıyorum. Suriyede 50 bin, İranda 40 bin, Irakta 10 bin var
.. Ne ev hapsi ne de af; bunlara gerek kalmayacak, hepimiz özgür olacağız. Başarılı olmazsam 50 bin kişiyle halk savaşı olacak.
PKKnın siyasetteki uzantısı olan partinin ısrarla Mecliste komisyon kurulmasını istemesinin amacı açıktır. Yasama organının PKKyı muhatap alması yani resmen tanıması Cenevre anlaşması bağlamında ona meşruiyet kazandırmak olacaktır.
Bu tarz kurnazlıklarla, örtülü ve açık tehdit ve şantaj yöntemiyle Türkiye Cumhuriyeti Devletini geriye dönülmez bir noktaya taşımaya çalışan örgütün, silah bırakmak, dağdan inmek, siyasi yöntemi samimi olarak benimsemek eğiliminde olduğunu öne sürenler dürüst davranmıyorlar; Türk halkını kandırmaya, direncini kırmaya çalışıyorlar.
PKKnın çekiliyoruz diyerek bir kısım elemanlarını ülke dışına çıkarması durumunda bir süre sonra istekleri tam olarak karşılanmadığı için biz barış için elimizi uzattık, ancak Devlet her zamanki gibi bizi oyalıyor diyerek eylemlerini tekrar başlatmaması için engel var mı? Iraktan, İrandan her zaman yaptıkları gibi bölgeye girip yerleşmelerini nasıl önleyeceksiniz?
PKKnın isteklerinin kabulü durumunda Türkiye, Öcalanın belirlediği yol haritasının üçüncü aşaması olan demokratik konfederalizme getirilmiş olmayacak mı? Eylemsizlik kararına karşı ödenecek bedel bu mu olacak?
Barış geliyor, silahlar susuyor, analar artık ağlamayacak gibi demagojinin ötesinde ciddiyeti olmayan söylemlerle Türkiyeyi dönüştürme girişimine vatan, millet, bayrak, tarih gibi bizi biz yapan milli ve manevi değerlere sırtını dönmüş, dünya vatandaşlığını, milliyetsizliği hayat felsefesi olarak benimsemiş bir grup sözde aydının, politik hesap ve ihtirastan gözü körelmiş bir kısım siyasetçinin dışında, milletimizin ezici çoğunluğunun hayır diyeceğinden, karşı çıkacağından kimsenin kuşkusu olmasın.
Siyasi hesaplarla yanlışta ısrar son derece ciddi tehlikeleri çağrıştırır. 30 yıldır süren terör eylemlerinin yol açtığı acılara, sıkıntılara, maddi, manevi, insani kayıplara rağmen toplumsal bir ayrışma şimdiye kadar çok şükür olmadı. Türklüğün bir medeniyet kimliği olduğunu kabul etmeyen çevrelerin, siyasetçilerin onu herhangi bir etnik kimlik olarak tanımlamaya çalışmaları, yeni anayasayı bu anlayışa göre düzenlemek istemeleri, ırkçı-etnikçi Kürt milliyetçilerini kesinlikle tatmin etmez. İbn-i Haldunun asırlarca önce işaret ettiği bedevi karakterli bu hareket, maksimize ettiği taleplerinden geri adım atmaz.
Millet adının Türk Milleti, bayrak adının Türk Bayrağı olması bin yıllık tarihimizin sonucudur. Bu sosyolojik olgunun inkârı gerçeği değiştiremez. Öcalan Nevruz manifestosunda bin yıllık tarihimize vurgu yaparken, bu süre zarfında kurulup hüküm süren Selçuklularda, Osmanlılarda egemenliğin kendilerinin talep ettikleri gibi etnisite temelli paylaşım konusu olmadığını, Yavuz Sultan Selim Hanın İdris-i Bitlisi ile bir paylaşım anlaşması yapmadığını, birer Türk hakanlığı olan bu devletlerde var olan bütün etnik unsurların bu ortak kabul çerçevesinde siyasal bir talepleri olmaksızın huzur içerisinde yaşadıklarını inkâr ediyor.
Türkiye önümüzdeki iki yıl zarfında yapılacak seçim hesaplarıyla, başkanlık tutkusuyla, siyasi hırslarla yanlış bir yöne çekilmeye çalışılırsa, bu tarihi bir facia olur. Üç yıl önce Haburda yaşananlarla kıyaslanmayacak derecede ağır ve kalıcı toplumsal yıkımlara yol açar. Kimliksiz ve omurgasız, devletle ontolojik problemleri bulunan sözde aydınların çıkışları dileriz iktidarı yanıltmaz.
Etnikçi-ırkçı Kürtçülük hareketini yönetenlerin ne dedikleri, neleri amaçladıkları iyi anlaşılırsa, İmralıdan, Kandilden duyulan mesajların şifreleri doğru okunursa, toplumumuzun kahir çoğunluğunun kimliği inkâra kalkışılmazsa sorunlarımızın çözülmesi zor olmayacaktır.
Kaynak: https://turkocagi.org.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=5234
Bu yazı 1,599 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
3 Mart 2022
Sadi Somuncuoğlu Gök Kubbede Hoş Bir Seda Bırakarak Hakk'a Yürüdü
-
14 Aralık 2021
TÜRKLERİN BİRLİĞİ ÜLKÜSÜNDE TARİHİ BİR AŞAMA
-
25 Mart 2021
MEHMET GENÇ - İlim Dünyamızdan bir Yıldız Daha Kaydı
-
27 Mart 2020
Koronavirüs Salgını ve Türkiye
-
2 Mart 2020
Suriye Bataklığında Boğulmamak İçin
-
19 Şubat 2020
Kıbrıs Türkleri Sınav Arifesinde
-
7 Ocak 2020
Trump Çok Tehlikeli Bir Kumar Oynuyor
-
1 Ocak 2020
Doğu Akdeniz Satrancı ve Türkiye
-
10 Aralık 2019
NATO Zirvesi ve Türkiye
-
17 Kasım 2019
Görüşmeler de Sorunlar da Devam Ediyor
-
19 Mart 2019
2019 Zor Bir Yıl Olacak
-
9 Mart 2019
Marmara Depremi- Pusudaki Büyük Tehlike
-
1 Mart 2019
9 Mart Olayı ve 12 Mart Müdahalesi- Darbeye Karşı Darbe
-
14 Şubat 2019
Ozan Arif Çağımızın Dede Korkut'u Hakk'a Yürüdü
-
25 Ocak 2019
12 Eylül Zulümlerinin Baş Mimarı Nurettin SOYER
-
5 Kasım 2016
Sorunlarımızın Temel Nedeni: Kaliteli Eğitim Ve Hukuk Devleti Zafiyeti
-
27 Eylül 2016
Sorunlarımızın Temeli; Eğitim Meselesi
-
20 Temmuz 2016
Menfur Darbe Girişimi ve Sonrası
-
12 Şubat 2016
PKK Terörü-Etnik Fitne Ve Terörle Mücadele Eylem Plnı Bağlamında Yüz Yıl Sonra Yeniden Beka Güvenlik Ve Bütünlük
-
1 Ocak 2016
Özyönetim Bildirgesi Yahut Ayrılış Manifestosu
Yorumlar
+ Yorum Ekle