Konuk Yazar - turkocagi.org.tr
Prof.Dr.Mehmet Öz Türk Ocakları Genel Başkanı
9 Mayıs 2013
Türk Ocakları 101. Yıl Şube Başkanları İstişare Toplantısı Konuşması
Muhterem Türk Ocaklılar,
Türk Ocakları 101. Yıl Şube Başkanları İstişare Toplantısına hepiniz hoş geldiniz. Katılımınız için hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Yaklaşık bir yıl kadar önce yapılan Genel kurulumuzdan sonra pek çok şubemizi ziyaret edip sizlerle görüş alışverişinde bulunduk. Bilahare güz aylarında bölge toplantılarında istişarelerimize devam ettik. Bugün de burada geçtiğimiz bir yılın muhasebesinden ziyade milletimizin ve ülkemizin geleceği konusunda fikir teatisinde bulunmak, önümüzdeki dönemle ilgili bazı tasarılarımızı sizlerle paylaşmak, bu hususlarda sizin katkılarınızı almak ve sıcak gündemler ilgili Türk milletine Türk Ocaklarının duruşunu ve görüşünü ilan etmek üzere toplanmış bulunuyoruz. Ayrıca önümüzdeki süreçte yapılması teklif edilen Milliyetçiler Kurultayı ile ilgili fikir teatisinde bulunacak ve diğer STKlarla birlikte yapılabilecekleri görüşeceğiz.
Aziz gönüldaşlarım,
Öncelikle bu toplantının içinde bulunduğumuz mekanda gerçekleşmesi teklifini getiren ve bunun için gerekli her türlü fedakârlığı yapan Danışma Kurulu Balkanımız Sayın Ahmet Malkan Beyefendiye hepinizin huzurunda şükranlarımı ifade etmek istiyorum.
Aziz Ocaklılar,
Türk milletine mensup olma gurur ve şuuru içindeki Türk milliyetçileri için 101 yılını dolduran Türk Ocakları bir iftihar kaynağıdır. Bir fikir ve kültür mektebi olan Ocağımız, Genel Merkezi ve şubeleri ile bir teşkilat ve ülkü birlikteliği içinde tarihî görevler ifa etmektedir. Kurulduğu 1912 yılı itibariyle Türk milletinin makûs talihini değiştirmek için verilen mücadelenin merkezi olan Türk Ocakları Türk milleti için bir vicdan, bir şuur ve bir irade hareketi başlatmıştır. Bu hareket bugüne kadar kararlılık ve hassasiyetle sürdürülmüş olup bundan sonra da aynı kararlılık ve azimle devam edecektir.
1912'de yayımlanan Türk Ocağı Esas Nizamnamesi'ne göre, Ocağın amacı, "Akvam-ı İslamiyenin (müslüman milletlerin) bir rükn-i mühimmi (önemli bir unsurui) olan Türklerin milli terbiye ve ilmi, içtimai, iktisadi seviyelerinin terakki ve i'lası (ilerlemesi ve yükseltilmesi) " idi. Türk Ocağının amacına ulaşmağa çalışırken "sırf milli ve içtimai bir vaziyette" kalacağı belirtilmekte, "Asla siyaset ile uğraşmayacak ve hiçbir vakit siyasi fırkalara hadim bulunmayacaktır" denilmekte idi. Türk Ocakları kuruluşundan bugüne kadar, dönemlerin şartlarını dikkate almak suretiyle, bu esasları gözeterek faaliyetlerini sürdürmektedir.
Yeni bir yüzyıla girerken değişen dünya şartlarında Türk Ocaklarına daha büyük görevler düşmektedir. Bu dönemdeki ülkümüzü 2011 Gerede toplantımızda Türklüğün ve insanlığın hizmetine yeni bir medeniyet tasavvurunu sunmak olarak ilan etmiştik. Gerçekten de Türk milliyetçileri, Ocağımızın merhum başkanlarından Osman Turanın ifadesiyle millî, İslamî ve insanî boyutlarıyla medeniyetimizi asrın idrakine yeniden söyletebilir, Türklüğe, İslam dünyasına ve insanlığa yeni bir ufuk açabilir.
Muhterem gönüldaşlarım,
Bugün Türkiye terör örgütünün mahkum lideriyle yürütülen müzakerelerle teröre çözüm aramak gibi tuhaf bir süreçten geçiyor. Temmuz ayında yazdığımız Türkiyenin Kritik Dönemeci yazımızda bugünlere şöyle işaret etmiştik:
Geçtiğimiz günlerde yaşanan önemli bir gelişme de Leyla Zana ile Başbakanın görüşmesidir. Önceki fikirlerinden, BDPnin savunduğu görüşlerden farklı bir şey söylememekle birlikte, meseleyi Başbakan R. Tayyip Erdoğanın çözebileceğini ifade etmesi, Zanaya kendi cenahından tepkiler gelmesine yol açmakla birlikte, Zananın bunu, çözüm arayışlarını yönlendiren odakların telkiniyle ve Öcalanın muvafakatıyla söylediğinde bir şüphe yok. Kuzey Iraktaki yönetim ve uluslararası hamilerinin desteklediği bu girişim, Türkiyenin yumuşak karnından yararlanarak orta ve uzun vadede Birleşik Kürdistan oluşturma stratejisinin adımlarından biri olarak görülmelidir. (
) İnsanlarımızın, ne pahasına olursa olsun çözüm psikozuna sokulmaması elzemdir. Türk milleti bin yıldır yaşadığı bu topraklarda etnik köken, ırk ayırımı yapmadan yaşamaktadır. İnsanlarımızın ortak geçmişlerini, ortak değerlerini ve ortak gelecek tasavvurlarını değil sürekli olarak ayrılık ve farklılık noktalarını öne çıkaran bir dille bu meselenin giderek derinleşmesi mukadderdir.
Ne var ki bu ve benzeri uyarılara kulak asılmadı. Şimdi ise oluşturulan âkil adamlar heyetleriyle, millet barış ve çözüm gibi sihirli kelimelerle iknaya çalışılmaktadır. Hiçbir vicdan sahibinin kan akmasından memnun olamayacağı gün gibi aşikar olmasına rağmen bölücü örgütle müzakereye karşı çıkanlar kan akmasının devamını istiyormuş gibi bir kara propaganda yürütülmektedir. Halbuki bugün barış ve çözüm nutukları atanlar yarın bu senaryonun devamında meydana gelmesi muhtemel bir bölgesel savaşta akacak Müslüman kanı karşısında ne yapacak? Elan Suriye ve Irakdaki gelişmelerin Türkiyeyi ve bölgeyi selamete ulaştıracağına gerçekten inanılıyor mu? Emperyal rüyaların yorumcularının iğvalarına kapılmanın bedelini, maazalllah o rüyaları görenler değil Ortadoğunun bütün Müslüman milletleri öder.
Tekraren hatırlatırız ki, Türk Ocakları bugün Türkiyede bin yıldır Anadolu mayasında karılan kardeşliği; Türk adının bu topraklarda yaşayan insanları etnik veya kabilevi köken ayırımı yapmadan kapsadığını ve ihtiva ettiğini savunuyor. Türk Ocaklarını ve milliyetçilik anlayışımızı etnikçilik veya kabile milliyetçiliği olarak suçlamak insaf ve izandan yoksun bir yaklaşımdır. Biz bu topraklarda yaşayan herkesi aziz Türk milletinin ferdi olarak görürüz. İnsanların kendilerini istedikleri gibi tanımlama hakkı vardır ancak anayasada milletin adını zikretmemek, adsız bir milletten bahsetmek ilmen de fikren de yanlıştır.
Aziz Ocaklılar,
Bu konuda bizlere de önemli sorumluluklar düşüyor. Etnik fitnenin bölücü diline karşı uyanık olmalıyız. Birliği ve dirliği devam ettirecek bir gönül dilini muhafaza etmeli, bölücülerin ekmeğine yağ sürecek söylemlerden sakınmalıyız. Şunun şuurunda olmak hepimiz için hayatî önemdedir: Biz Türklüğü etnikleştirerek Küçük Türkiyeye hapsedecek bir anlayışla hareket edemeyiz. Tarihimizde de müteaddit defalar başardığımız gibi Türklüğü genişletmek ve medeniyet kimliği haline getirmek, yukarıda ifade ettiğimiz medeniyet tasavvuru çerçevesinde yorumlamak durumundayız. Bu kolay bir yol değil ama ancak böylelikle fetretten ve izmihlalden kurtulur, geleceğimizi inşa edebiliriz. Bunun için de hasbî bir anlayışa ve büyük cihad perspektifine ihtiyaç vardır. Bizim medeniyet tasavvurumuz, küresel güç odaklarının yönlendirmesine değil kendi tarihimizin ve medeniyetimizin ilhamına dayanır. Bu çok önemli bir noktadır. Osmanlı geçmişimizin iyi bilinmesi, ondan gerekli derslerin çıkarılması ama asıl olarak da geleceği kurmada Türk dünyası ve Osmanlı hinterlandı dengesinin çok iyi gözetilmesi elzemdir.
Aziz Ocaklılar,
Türk Ocakları olarak biz devletimizin vasfının ve kurucu ilkelerinin tartışmaya açılmasına karşı olduğumuzu 2011 Gerede toplantısı sonuç bildirisinde de ifade etmiştik. Ancak hem orada hem de sonraki açıklamalarımızda asla istemezükçü bir yaklaşım içinde olmadık. Neyin ve nasıl yapılması gerektiğini de teklif ettik, yol yöntem gösterdik.
Bu gün de demokratik ve hürriyetçi bir anayasa konusunda görüşlerimiz açıktır. Ancak bunu yaparken Türk milletini bölecek, Türk devletinin vasfını bozacak girişimlere karşı olduğumuzu, tek milletin adının Türk milleti, tek bayrağın adının Türk bayrağı, tek vatanın adının Türkiye olduğunu söylüyoruz. Bunları söylemek zorunda kalmak acı, ama maalesef gerçek.
Farklı ana dillerin öğretilebileceğini, araştırılabileceğini ifade ediyoruz ama eğitim dilinin ve resmî dilin tek olmasını savunuyoruz. Osmanlı gibi çok dinli ve milletli bir devlette dahi bu böyle iken nüfusunun yüzde 90dan fazlasının anadili Türkçe olan Türkiye Cumhuriyetinde iki dilli ve dolayısıyla iki milletli bir yapıya gitmenin baştan bölünmeyi kabul etmek olduğunu anlamamak ahmaklıktır.
Yerel yönetimlerin yetkilerinin artması, demokratikleşme bakımından gerekli ama etnik temelde eyalet sistemine ve dolayısıyla zaman içinde federalizme giden bir yolu açmak da aynı şekilde bölünme hazırlığı yapmaktır. Osmanlıda eyalet kelimesinin kullanım biçimini, Osmanlı eyaletlerinin yönetim yapısını anlamadan tarihimizde de eyalet sistemi vardı gibi genellemellerle şimdi yapılması planlanan değişikliklere meşruiyet kaynağı aramak tarihin istismarından başka bir şey değildir.
Değerli arkadaşlar,
Türk Ocakları genel merkez ve şubeleriyle birlikte kendi kulvarında Türk milletinin, Türkiyenin, Türk ve İslam dünyasının ve insanlığın problemlerine kafa yoran, bunlara çözüm yolları arayan bir tefekkür ve irfan ocağıdır. Bu ocağın mensupları kurucularımızın ilkelerine ve vasiyetine riayet ederek çağın gerektirdiği faaliyetleri yapmak durumundadır. Hür tefekkürün önemi büyüktür. Ancak faaliyet ve fiillerimizde istişareyi asla ihmal etmemeliyiz. Genel Başkan olarak ben gerek yazılarımı gerekse açıklamalarımız Genel merkezdeki arkadaşlarla istişare etmeden yayınlamıyorum. Gündemin son derecede siyasîleştiği bir dönemeçten geçtiğimizi hepimiz görüyoruz. Parti siyaseti çok önemli ve gerekli bir faaliyet alanıdır. Şube yöneticilerimiz içinde aktif siyasete ilgi duyanlar olabilir ama unutmamalıyız ki bu ocak siyasetin üstündedir. Millî duruşumuzdan asla taviz vermeden Türk Ocaklarına yakışan bir üslup ve tavrı her zaman ortaya koyacağız. Şube yöneticilerimizin Türk Ocaklarını ilzam eden açıklamalar yapmak istediklerinde Genel merkezle istişare etmesi birliğimiz açısından son derecede önemli ve zaruridir. Konferansçı davetlerinde Türk ocaklarının çizgisi ve ilkeleri konusunda hassasiyet gösterilmeli, Türk Ocaklarını siyasî emellerine alet etmek isteyenlere karşı dikkatli olunmalıdır. Burası şahsî maksatları temin için hin-i hacette girilen bir kapı değil, fisebilillah hizmet edilen bir OCAKtır. Hepimiz bu idrak ve şuur ile hareket etmeliyiz.
Aziz dostlarım,
Türk Ocaklılar olarak milletimizin ve insanlığın geleceğine söz söylemek davamız var diye inanıyorsak bunun gerektirdiği heyecanı, azmi, feragati ve çalışmayı ortaya koymak zorundayız. Genel Merkezden gönderilen genelgelerden haberdar olmayan, aylarca faaliyet yapmayan şubelerimiz olmamalıdır. Bu hızlı iletişim çağında Genel merkezin talep ettiği iletişim bilgilerini hâlâ göndermeyen şubelerin olmaması lazım. Şube sorumlularıyla şubeler arasında daha sıkı bir iletişim olmaldır. Genel Merkez ve şubeleriyle Türk Ocağı tek yürek olarak atmalıdır. Bu camia bir gönüllü insanlar, gönül adamları camiasıdır. Fedakarlık, feragat ve adanmışlık isteyen kutlu bir davamız vardır. Bu ocağın yönetim makamları devlet memuriyeti değildir. Elbette ki çoğumuzun iş ve meslek hayatı var ve aile hayatımızdan fedakarlık ediyoruz. Ancak bizi buna kimse zorlamıyor; bunu, inandığımız, istediğimiz ve bir davaya bağlandığımız için yapıyoruz. O zaman, gereğini de yerine getirmeli, gücümüz ölçüsünde deruhde ettiğimiz emanetin hakkını vermeliyiz.
Aziz gönül dostlarım,
Ülke gündemi, Türk Ocaklarının bu süreçte yapmayı düşündüğü Milliyetçiler kurultayı, STK platformu oluşturma girişimi gibi konularda sizlerin görüşlerini dinleyeceğiz. Ancak buna geçmeden önce son bir hususu daha dikkatinize sunacağım. Bildiğiniz gibi Türk Ocakları 10 Mayısta Tarihî Buluşma adıyla yemekli bir toplantı yapacaktır. Türk Ocaklılık şuurunun yeniden şahlanması, medeniyet rüyamızın kuvveden fiile çıkması, Türk Ocaklarının Türkiyenin meselelerine sağlıklı ve kalıcı çözümler önermesi için gerekli çalışmaların yapılabilmesi vb. bakımdan bu toplantı bir dönüm noktası olacaktır. Şimdi, bu toplantının düzenlenmesi için oluşturulan heyete başkanlık eden, büyük bir heyecan ve inançla taşın altına bütün vücudunu koyan Danışma Kurulumuzun değerli başkanı Ahmet Malkan beyefendiye söz vereceğim. Hepimiz aynı inanç ve heyecanı duyduğumuzda, işte o zaman biz, Nevzat Kösoğlunun sık sık vurguladığı o tecdid-i imanı gerçekleştirecek, silkinip kendimize dönecek ve Orhun yazıtlarından dalgalanan o gür sesi duyacağız ve tekrarlayacağız:
Ey Türk, Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe senin ilini ve töreni kim bozabilir!
Kaynak: https://67.222.32.206/index.php?option=com_content&view=article&id=5320:tuerk-ocaklar-101-yl-ube-bakanlar-stiare-toplants&catid=226:konumalar&Itemid=334
Bu yazı 1,375 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
7 Mart 2022
Rusya'nın Ukrayna işgali ve Düşündürdükleri
-
14 Aralık 2021
TÜRK DEVLETLERİ TEŞKİLATI
-
25 Mart 2021
2020lerde Dünya, Bölgemiz ve Türkiye
-
27 Mart 2020
Kut'tan Milli İradeye: Türkler'de Egemenlik Anlayışı
-
1 Mart 2020
Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe
-
1 Şubat 2020
Türk Ocakları: 108 Yıl Önce 108 Yıl Sonra
-
1 Ocak 2020
Kıskaçtan Çıkış: Doğu Akdeniz Meselesi
-
5 Aralık 2019
Suriyeli Sığınmacılar Meselesi: Nasıl Bakmalı?
-
29 Ekim 2019
Barış Pınarı Harekatı ve Sonrası
-
15 Ekim 2019
Kutadgu Biligde Devlet Ve Toplum Anlayışı
-
22 Mart 2019
Tarih Işığında Yeni Zelanda'daki Müslüman Katliamı
-
10 Mart 2019
Dünden Yarına 28 Şubat
-
16 Şubat 2019
Beka ve Siyaset
-
26 Ocak 2019
XX. Yuzyıldan XXI. Yuzyıla Turk Milliyetçiliği: Tarih, Millet ve Din
-
1 Ekim 2016
Türkiyenin Tek Gündemi Beka Meselesidir
-
1 Ağustos 2016
FETÖ/PDYnin Hain Darbe Girişiminden Sonra: Millet, Devlet ve Demokrasi
-
3 Temmuz 2016
Vekalet Savaşları, Terör Ve Türkiye
-
2 Şubat 2016
Terörle Mücadele ve Sistem Tartışmaları
-
29 Aralık 2015
2016ya Girerken '' Havf ile Reca'' Arasındaki Türkiye
-
12 Kasım 2015
Sistem Ve Çözüm
Yorumlar
+ Yorum Ekle