Konuk Yazar - turkocagi.org.tr
Nuri Gürgür
14 Temmuz 2013
Mısırda Yangın Çıkarsa Bütün Bölge Tutuşur
Mısırda Batılıların ısrarla darbe olarak nitelendirmedikleri askeri müdahale neticesinde nereye savrulacağı bilinmeyen bir belirsizlik dönemi başladı. Mursinin devlet başkanlığı görevinden uzaklaştırılması, aslında Müslüman Kardeşler (İhvan) iktidarına son vermek için yapılan geniş çaplı bir operasyondur. Mursinin cumhurbaşkanlığının birinci yıldönümüne günler kala Tahrir Meydanında başlayan gösteriler ve buna paralel şekilde görevinden ayrılması için başlatılan imza kampanyasına katılanların sayısının 22 milyonu bulması, askeri müdahaleye zemin hazırlamak için yürütülen girişimlerdi. Nitekim gelişmeler plânlandığı şekilde sonuçlandı.
Mursinin cumhurbaşkanlığını ve Müslüman Kardeşlerin iktidarda olmasını asla istemeyen, bir yıllık görev süresinin tamamlanmasına bile tahammülü olmayan iç ve dış güçlere karşı direnmesi mümkün değildi, çünkü:
Müslüman Kardeşler yeterli hazırlığa sahip olmadan iktidara geldiler. Mısır toplumunun, ekonomisini, devlet yapısını, bürokratik mekanizmaları, yargıyı, Mısır ordusunun tercihlerini, ilişkilerini doğru okuyarak gerçekçi bir yol haritası belirleyemediler. Öncelikle çalışmak yerine, tamamıyla kendi doğrularına itibar eden, kurumsal yapılara yerleşmeye çalışan inhisarcı bir yöntem tercih ettiler. Sandıkta çoğunluğu sağlamanın iktidarı sürdürmek için yeterli olmadığını ancak iş işten geçtikten sonra gördüler. Toplumun farklı kesimleriyle, kendilerinin dışındaki çevrelerle gerekli diyalogu kuramadıklarından yalnız kaldılar. Daha sert ve köktenci bir İslâm anlayışını temsil eden Selefiyeci Nur Partisinin bile Tahrir Meydanındaki gösterilere katılması, Genel Kurmay Başkanının müdahale kararını açıkladığı toplantıda Selefi liderlerle El Ezher Şeyhinin de yer alıp desteklediklerini açıklamaları İhvanın yalnız kaldığının açık göstergesidir.
Mursinin seçimi kazanacağının, Müslüman Kardeşlerin iktidara geleceğinin anlaşıldığı ilk turdan itibaren organize bir direniş başlamıştır. Genel Kurmay Başkanlığı, Anayasa Mahkemesi ve Kahire İdare Mahkemesi bu tarihten itibaren arka arkaya aldıkları kararlarla Cumhurbaşkanının yetkilerini, atama yapma hakkını büyük ölçüde budadılar. Mursi Şura Meclisiyle sınırlı dar bir alana sıkışıp kaldı. Ne polise ne de istihbarata söz geçirebiliyordu. Basında yoğun bir yıpratma kampanyası yürütülüyordu.
Mısır ekonomisi çok bozuktu; yüksek düzeyde bir işsizliğin yaşandığı, yoksulluğun arttığı, başta turizm olmak üzere gelirlerin azaldığı, rüşvetin yaygınlaştığı, elektrik ve akaryakıt sıkıntısının yoğunlaştığı bir ortamda iktidara gelmek Mursiyi ilk günden itibaren büyük sorunlarla karşı karşıya bıraktı. Çıkış yolu bulabilmek için yaptığı bütün girişimler sonuçsuz kaldı. Körfez ülkeleri yardım taleplerini cevapsız bıraktılar. IMF ile anlaşma yapmak maksadıyla başlatılan görüşmeler, bu kuruluş tarafından bilinçli olarak karar aşamasına getirilmedi. Bu sıkışık ortamda elektrik ve akaryakıt sıkıntısının zirve yapması, kuyruklar oluşması tepkileri daha da tırmandırdı. İlginçtir; Mursinin devrilmesinden itibaren bu sıkıntılar aniden ortadan kalkıverdi.
Bir başka önemli gelişme Körfez ülkelerinin ve Suudi Arabistanın darbenin hemen ardından yardım musluklarını sonuna kadar açmalarıyla yaşandı. Önce Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, hemen arkasından Kuveyt eşine sık rastlanmayan bir bonkörlük sergileyerek Mısıra toplam 12 milyar dolar gibi büyük miktarda yardım yapacaklarını açıkladılar. Bu yardımlar darbeyi yapan silahlı kuvvetlerin arkasında, bu operasyona destek veren geniş bir uluslararası koalisyonun bulunduğunu gösteriyor.
Avrupa Birliği ülkeleri ve ABD darbeyi olumlu bir gelişme olarak görüyorlar. İsrail tavrını açıklamamaya özen gösteriyor. Ancak Müslüman Kardeşlerin varlığından olduğu kadar Mısır gibi stratejik önemi büyük bir ülkede iktidar olmasından son derece rahatsızlık duyduğu biliniyor. İsrail, Mısır silahlı kuvvetlerinin Mursinin bilgisi ve onayı olmamasına rağmen Refah sınır kapısından Gazzeye geçişleri sınırlandırmasını, yardım tünellerinin tahrip edilmesini güvenliği açısından olumlu bir tavır olarak görüyor. Bu gibi nedenlerle Müslüman Kardeşlerle Mısır ordusunu farklı değerlendiriyor.
Suudi Arabistanın ve Körfez Emirliklerinin Arap baharı diye adlandırılan gelişmelerden başından beri rahatsız oldukları biliniyordu. Bu toplumsal dalgaların kendilerine ulaşarak saltanatlarının yıkılacağından korkuyorlardı. Bu yüzden Suriye muhalefeti içerisinde Müslüman Kardeşlerin güçlenip kontrolü ellerine almaması için yoğun çaba gösterdiler. Arap dünyası için her bakımdan etkileyici ve merkez konumunda olan Mısırda Müslüman Kardeşlerin iktidara gelmesinden tedirgin oldular. Bu nedenle Mısır ordusunun yaptığı darbeyi memnuniyetle karşıladılar, vakit geçirmeden kesenin ağzını açtılar.
Sonuçta darbenin yapıldığı saatlerde her bakımdan düşündürücü ve anlamlı garip bir koalisyon oluştu. İçerde Mısır Silahlı Kuvvetleri+liberal ve laik kesimler +selefiler+El Ezher uleması+Hıristiyan Kıptiler.
Dışardan; Avrupa Birliği ülkeleri+ABD+Beşar Esad ve Suriyenin BAAS diktatörlüğü+İsrail+İran ile desteklerini sessiz kalarak ifade eden Rusya ve Çin.
Pek çok alanda politik ve ekonomik alanda rekabet içerisinde olan, kıyasıya mücadele eden bu ülkelerin darbe konusunda aynı noktada buluşmaları, askerin idareye el koymasını desteklemeleri ibret verici bir tablodur.
Bir yanda Tahrir Meydanı, diğer yanda milyonlarca Mısırlının günlerdir toplandığı, askerin acımasızca üzerlerine ateş ederek 53 kişiyi katlettiği RabiaTul Adeviye Meydanı. Mısır artık ortadan ikiye bölünmüş durumda. Nefret ve öfke dolu bu kutuplaşmanın toplumsal bir çatışmaya dönüşmesi her bakımdan felaket olur. İç ve dış merkezlerin oluşturduğu koalisyonun eylem gücü konumundaki Mısır ordusunun İhvanın ezilmesini isteyen destekleyicilerinin telkinlerine uyarak, şiddet kullanmaya devam etmesi durumunda, Irak ve Suriyede yaşanan faciaların Mısırda da yaşanması kaçınılmaz hale gelir.
Mısırda Müslüman Kardeşlerin şimdiye kadar İslâm ve demokrasiyi birleştirmek istedikleri, El Kaide gibi silahlı eylem yöntemini benimseyen Selefiyeci-cihatçı akımlardan uzak durmaya çalıştıkları ortadadır. Şimdiden sonra büyük çoğunluğu ekonomik sıkıntılar içerisinde bunalan Mısır halkının özellikle yoksul kesimlerinde Selefist-cihatçı radikal akımların gelişmesi, El Kaidenin toplumsal taban kazanması sadece Mısırda değil bütün bölgede çatışma ortamını doğmasına yol açar.
Batı dünyası her zamanki gibi geleneksel oryantalist ve kolonici yaklaşımıyla olaya ekonomik ve siyasal çıkarları açısından bakıyor. Dillerinden düşürmedikleri, işlerine geldikleri zaman bol bol referans olarak kullandıkları insani ve hukuki değerleri, demokratik ilkeleri çıkarları söz konusu olunca tereddüt etmeden bir kenara fırlatıp atıyorlar.
İsrail bölge politikalarındaki rolünü, etkisini, yönlendirme kabiliyetini, ABD üzerindeki nüfuzunu bir kere daha göstermenin gururu içerisinde; gelişmeleri mutlulukla izliyor.
Mısır ekonomisinin, temel ticari kurumların % 40ını elinde bulunduran, devlet yapısını geniş ölçüde kontrolünde tutan Mısır ordusu, pozisyonunu belirlerken öncelikle bu imkânları kaybetmemeye, son sözün kendisine ait olmasına büyük özen gösteriyor. Zaten demokrasinin benimsendiği, iktidarın sandıkta belirlendiği bir yönetim tarzında ortaya çıkabilecek sonuçları ne bu darbeye destek veren Körfezdeki hanedanlar ve Suudiler, ne de İsrail ve Kolonyalist Batılı merkezler kesinlikle istemezler. Bu yüzden ordunun İhvanı sindirmeye yönelik girişimlerini alkışlıyorlar, teşvik ediyorlar.
Başta Türkiye olmak üzere, Mısır halkına samimi duygular besleyen, huzurunu, refahını, mutluluğunu isteyen ülkelerin gösterecekleri çabalar bu ülkede akl-ı selimin, basiretin, sağduyunun hâkim olmasını sağlayabilir mi? Zor ama yapılması gereken budur. Tarafların bir şekilde sandıktan çıkacak sonuçlara razı olmaları, birbirlerine tahammül ederek, anlayış göstererek birlikte yaşamak zorunda olduklarını kabul etmeleri Mısır halkının bu kritik süreçten selamete çıkmasının yegâne yolu olarak görünüyor. Aksi takdirde Mısırda ortaya çıkacak yangın kısa zamanda bölgenin tamamını ve İslâm dünyasını sarar. Sonuçta Müslümanların yaşayacağı acılar, sıkıntılar Batılıların umurunda bile olmaz. Cezayirde 1992 yılında FİS (İslâmi Hareket)in iktidara gelmesini engellemek için yapılan ordu müdahalesinde 200 bine yakın Cezayir linin hayatını kaybetmesine karşılık dünyanın bu faciaya seyirci kaldığını kimse unutmamalıdır.
Kaynak: https://turkocagi.org.tr/index.php/arsiv/basyazi/5697-msrda-yangn-ckarsa-buetuen-boelge-tutuur
Bu yazı 1,323 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
3 Mart 2022
Sadi Somuncuoğlu Gök Kubbede Hoş Bir Seda Bırakarak Hakk'a Yürüdü
-
14 Aralık 2021
TÜRKLERİN BİRLİĞİ ÜLKÜSÜNDE TARİHİ BİR AŞAMA
-
25 Mart 2021
MEHMET GENÇ - İlim Dünyamızdan bir Yıldız Daha Kaydı
-
27 Mart 2020
Koronavirüs Salgını ve Türkiye
-
2 Mart 2020
Suriye Bataklığında Boğulmamak İçin
-
19 Şubat 2020
Kıbrıs Türkleri Sınav Arifesinde
-
7 Ocak 2020
Trump Çok Tehlikeli Bir Kumar Oynuyor
-
1 Ocak 2020
Doğu Akdeniz Satrancı ve Türkiye
-
10 Aralık 2019
NATO Zirvesi ve Türkiye
-
17 Kasım 2019
Görüşmeler de Sorunlar da Devam Ediyor
-
19 Mart 2019
2019 Zor Bir Yıl Olacak
-
9 Mart 2019
Marmara Depremi- Pusudaki Büyük Tehlike
-
1 Mart 2019
9 Mart Olayı ve 12 Mart Müdahalesi- Darbeye Karşı Darbe
-
14 Şubat 2019
Ozan Arif Çağımızın Dede Korkut'u Hakk'a Yürüdü
-
25 Ocak 2019
12 Eylül Zulümlerinin Baş Mimarı Nurettin SOYER
-
5 Kasım 2016
Sorunlarımızın Temel Nedeni: Kaliteli Eğitim Ve Hukuk Devleti Zafiyeti
-
27 Eylül 2016
Sorunlarımızın Temeli; Eğitim Meselesi
-
20 Temmuz 2016
Menfur Darbe Girişimi ve Sonrası
-
12 Şubat 2016
PKK Terörü-Etnik Fitne Ve Terörle Mücadele Eylem Plnı Bağlamında Yüz Yıl Sonra Yeniden Beka Güvenlik Ve Bütünlük
-
1 Ocak 2016
Özyönetim Bildirgesi Yahut Ayrılış Manifestosu
Yorumlar
+ Yorum Ekle