Varoluş Üçgeni
Üzeyir Lokman Çaycı
20 Ocak 2014
Onu susturun!
Bor'da her gün su akışı olmayan bir arka yol kenarında evleri olan bazı zenginler tarafından lağım kanalları bağlandı... Boylu boyunca ark yanında bulunan evler ağır kokular altında kalıyordu. İnsan sağlığını tehdit eden bu durum karşısında, şikayetlere rağmen her hangi bir yetkili ortaya çıkıp «bu olamaz!» deme cesaretini gösteremiyordu!
Paranın ve varlığın konuştuğu yerde haklılıklar ve mağduriyetler hiç önemsenmiyordu. Hizmete talip olanlar halktan çok uzaklarda sadece kendilerine hizmet için günlerini hiç ediyorlardı.
Fikri Efendi küçük bir esnaftı. O da kendilerine reva görülen aşağılamaların ve dışlamaların hoş karşılanamayacağını birer dilekçeyle üst makamlara bir çok defa duyurdu. Bir vatandaş olarak yetkilileri durumun yerinde görülmesi için uyardı... Belediye başkanı kendisini de şikayet eden Fikri Efendi için belediyenin zabıtalarına emir verdi :«Onu ne yapıp ne edip susturun...»
Çok geçmeden belediyeye ait zabıta ekibi Fikri Efendi'nin evinin önüne geldiler. Önce «Bu adamı nasıl susturabiliriz?» diye düşündüler. Zabıta amiri Fikri Efendi'nin evinin önündeki parmaklığı düşünerek o an : «Hah buldum bir şey!» dedi. Ve evin önündeki «Belediyemize ait demir parmaklığı kırdığı gerekçesiyle 20 lira para cezasına çarptırılmıştır. » şeklinde bir rapor hazırladılar. Buna ait ceza makbuzunu da
Fikri Efendi'ye gönderdiler.
Fikri Efendi ceza tutanağını alır almaz Belediye Başkanını makamında ziyaret etti. "Bahsettiğiniz demir parmaklığı yeğenim Bahattin'e ben yaptırttım. Siz «çoluk çocuk arka düşmesin» diye benim tarafımdan yaptırılan demir parmaklığın belediyeye ait olduğunu söylemekten ve sağlam olduğu halde benim tarafımdan kırıldığını ifade etmekten utanmıyor musunuz?" dedi.
Belediye Başkanı, bu kez "utanmıyor musunuz?" sözüyle "makamımda bana hakaret etti" diyerek savcılığa suç duyurusunda bulundu. Fikri Efendi önce apar topar karakola, oradan savcılığa götürülerek ifadesi alındı.
Fikri Efendi'yi Savcılık ifadesini aldıktan sonra suçüstü mahkemesine gönderdi. Bir bekçi, eşi Fatma Hanım'a Fikri Efendi'nin, "evinın önünde bulunan demir parmaklığı kırdığı ve Belediye Başkanına utanmıyor musun şeklinde hakaret ettiği gerekçeleriyle" mahkemede yargılanmakta olduğunu, bildirdi. Fatma Hanım on beş yaşındaki oğlu Garip'le evin önündeki demir parmaklığı, pimlerini çıkararak mahkemeye gönderdi. Garip kendisine göre oldukça ağır olan dökümden parmaklığı zar zor koşar adımlarla mahkemeye yetiştirdi. Garip mahkeme salonunda sanık sandalyesinde oturan babasına kan ter içerisinde kırıldığı söylenen bu kurşun gibi ağır parmaklığı verirken hakimle göz göze geldiler. Açık renkli pantolonunun üzerinde kan lekelerini gören Fikri Efendi usulca ona : «Ne oldu oğlum? Pantolonunun yanlarında kan lekeleri var...» dedi. Garip de ona usulca : « Buraya getirirken demir parmaklık bacaklarıma çarpa çarpa yaraladı.»
Fikri Efendi önce oğluna acı acı gülümsedi. Sonra gözyaşlarını tutamadı... Garip babasının gözyaşlarını görünce ona iyice yaklaştı, gözyaşları içinde : "Baba, sakın ağlama hiçbir şeyim yok..." dedi. Hakim de olanlardan haberdardı. Belediye Başkanı, Belediyenin su işlerinde çalışan Abdi'yi de yalancı şahitlik için göndermişti. Garip oraya gelmeden önce hakim onu dinlemişti. Yemin ederek demir parmaklığı Fikri Efendinin kırdığını söylemesine rağmen hakim tarafından herhangi bir kırılmanın olmadığı da görülmüştü. Bizzat mahkemeye gösterilen bu parmaklığın belediyenin malı olmadığı da mahkemece kabul edildi ve dava düşürüldü. Fikri Efendi serbest bırakıldı. Bir elinde demir parmaklık diğer elinde oğlunun eli, ağlayarak evine gitti.
Ertesi günü Fikri Efendi dükkanında otururken belediyenin su işleri işçisi Abdi ağlayarak yanına geldi. Fikri Efendinin eline sarılarak önce öpmek istedi : «Dün mahkemede yalan şahitlik yaptım... Bugün sabah kalktığım zamah kocaman oğlumun ölüsüyle karşılaştım... Ne olur Fikri Efendi beni affet! Çok huzursuzum çok... ALLAH beni hoş karşılamadı ve yavrumu elimden aldı. »
Fikri Efendi ona : «Bak bir hata yaptım, ALLAH çocuğumu elimden aldı diyorsun! Sanki hatayı tamamıyla yapan sen değilsin? Bir de yaptığın hataya ALLAH'ı ortak koşuyorsun! Çok geç kaldın Abdi efendi çok... İnsan olan Hakim'e yalan söylerken, halka zulmeden amirine yaranmak için Hakim olan ALLAH'ı unutuyorsun! Bana değil, bu sözlerini insan olan Hakim'e anlat ya da git evine secdeye kapan Hakim olan ALLAH'a yalvar... Benim yapacağım bir şey yok...» cevabını verdi.
Bor, 23.10.1969
"Yaşanmış olaylar"
NEREDE YER ALDI?
http://manavgathaberi.com/onu-susturun
http://edebiyatgalerisi.net/2014/01/onu-susturun.html/
Bu yazı 2,062 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
11 Mart 2016
Harem Konusu
-
12 Şubat 2016
Ordu ve siyaset
-
16 Ocak 2016
Muhalefet partileri nasıl şekillendirildi?
-
31 Ekim 2015
Seçimler Ve Türkiyemiz
-
3 Eylül 2015
Tilki
-
22 Ağustos 2015
Öfkenin Bir Ucu
-
25 Temmuz 2015
Ah Ahmet Vefik Paşa Ah!
-
12 Temmuz 2015
AKP'li yöneticilerin suç ve günah işleme özgürlükleri
-
8 Aralık 2014
Geçmişteki zulüm tezgahı bu kez AKP tarafından kuruldu!
-
12 Kasım 2014
Eğitim Sisteminin Ve Ahlakın Çürütülmesi İçin
-
9 Ağustos 2014
Kime oy vereceğiz ?
-
25 Haziran 2014
Atatürkçesine
-
20 Ocak 2014
Onu susturun!
-
20 Aralık 2013
AKP yöneticileri ve dindar gençlik SAFSATALARI
-
2 Aralık 2013
Aynadaki Adam
-
19 Kasım 2013
İstanbul
-
11 Kasım 2013
Atatürk Ve Ayhan Baran
-
20 Ekim 2013
Evet Tayyip dünya lideri!
-
30 Ağustos 2013
İstiklali olmayanın istikbali olamaz!
-
3 Temmuz 2013
Hıyarname
Yorumlar
+ Yorum Ekle