Zulmetten Aydınlığa
Nurullah Aydın
6 Mayıs 2014
Düşünmeyi ve Sevmeyi Önleyenlar
Hemen her gün güç, güçlü, sözcüklerini duyarız. Kimileri;yetki, makam, unvan, para, soy, taraftar, cemaat, medya bilgi, silah, gücünden bahseder, durur.
Bunların hepsi de insanın da elde etmek istediği, edince de kullandığı birer gerçek güçtür. Elde edemeyenler ise ya suskunluğu tercih eder, ya gıpta eder ya da acımasız muhalif olur.
Bu nedenle de tarih boyunca; akıllı, gerçekçi insanlar, bu gücün, güçsüz karşındaki sınırsız istismar damarlarını sınırlandırma mücadelesi vermişler. Yazarlar, şairler, sanatçılar, yani duygu dünyaları zengin insanlar, mücadele vermişlerdir.
Gücü sınırlandırma için ya din ya da ideolojiyi öne sürenler olmuştur. Ancak yine de gücün sarhoşluğu adaletsiz keyfi çıkar amaçlı uygulamaların önlenmesine engel olamamıştır.
Bunun için de kurumsallaşma ve kurallaşma çabası önplana çıkmıştır. Kurallara göre yetkinin gücün sınırlandırılması. Bu nedenle de demokrasi denen sistem oluşmuştur. Ancak bu kez de ayrıcalıklı sınıf, zümre egemenliğinde, dokunulmaz eleştirilemez aristokratlar farklı adla egemenliklerini yine sürdürmeye devam etmişlerdir.
Bu nedenle insanların gerçekleri, olan biteni algılamasında beyinler ya uyandırılmak istenmiş ya da köreltilmek istenmiştir. Zira, beyin öyle bir güçtür ki; insanın olan biteni anlaması, algılaması, kavraması ve ona göre hareket etmesi için insanın kumanda merkezi. O nedenle de tüm çabalar beyne yönelik sürdürülmektedir.
Kafadan geçen her düşünce aslında bir taleptir. Ama hep korku ve kuşkuyla yaşarsanız aynen bunları da çağırırsınız.
Öyle mutsuz bir toplum olduk ki; birbirimize günaydın diyemiyoruz. Bir araya gelindiğinde hep olumsuz olaylar konuşuluyor. Biri bize nasılsın dese iyiyim demeye korkar olduk. İşler nasıl dese, derhal şikayet etmeye ve her şeyin kötü ve daha da kötüye gittiğini söylüyor, hastalıkdan ve ölüm bahsediyoruz. Böylece dostlarla da sohbetin güzelliği, keyfi kalmıyor.
Hep hastayım diyen insanlar mutlaka hasta olur. Beyin şartlanmaya görsün hangi hastalıktan korkup, çağırıyorsanız size onu getirir.
Öyle bir toplum olduk ki karşımızdakini yargılamaktan sevmeye zaman bulamıyoruz.
Oysa her yaşta sevgiye ihtiyacımız var. Sevgi sunulmazsa sevgi değildir.
Neyi severseniz sevin ama içinizde yoğun sevgi duyguları olsun. Birisine sevginizi söylediğinizde hareketlerle bunu pekiştirdiğinizde ona öyle güzel bir enerji yollarsınız ki, onun mutluluğunun enerji şeklinde size geri dönüşünden aldığınız pozitifi başka hiçbir şeyde bulamazsınız.
İnsan beyin gücünü kullanarak isterse; kendini felç de edebilir, öldürebilir de, kanserini de yenebilir. Yeter ki beynini şartlandırabilsin.
Beynimizde yaklaşık 13 milyar civarında sinir hücresi vardır. Her bir hücre yaklaşık 7.3 kilo voltluk enerji açığa çıkarır.
Pratikte mümkün değil ama teorikte beyindeki tüm sinir hücrelerinin aynı anda enerjilerini saldığını varsayalım, yaklaşık 350 milyon kilo voltluk bir enerji açığa çıkar ki bu da büyük bir metropolün tüm elektrik ihtiyacını karşılayacak güce sahiptir.
Yani beyninizi olumlu şeylere kanalize edin. Bu yüzden kaç yaşında olursanız olun hep bir hedefiniz ve hayalleriniz olsun. İnsan hayal ettiği müddetçe yaşarmış.
Aynı rüyalar gibi biten dünün tekrarı yoktur. Yarın, bilmiyoruz, iyi şeyler de olabilir kötü de.
Dün, bugün, yarın diye biz ani stresleri çok severiz. Çünkü ani streste vücutta Adrenokortikotrop hormon (ACTH) artar ve hafıza, algılama, enerji süper olur. Yani bu hormon strese karşı vücudun bir sigortasıdır.
Ama siz bu stresi kısır döngüye çevirirseniz yani sürekli beyninizde kurarsanız, hep bunu düşünürseniz, gelen olumlu şeylerin hepsi geri gider.
Yani unutkanlıklar, enerji kayıpları, isteksizlikler, migren, mide-bağırsak şikayetleri, uykusuzluklar, beyin tümörler, tansiyon iniş-çıkışları, vücudun muhtelif yerlerinde uyuşmalar, mutsuzluk, hatta depresyon, kalple ilgili şikayetler ve kansere zemin hazırlamış olursunuz.
Bunları kendinize niye reva göreceksiniz ki? Akıllı, kontrollü ve olumlu olmak yeterlidir.
Eğer büyük bir strese girdiyseniz kendinize hobiler bulun, yani kafanızı dağıtın.
Günün Sözü: Her söylenene inanma sorgula, gerçeğe ulaşırsın.
Bu yazı 1,087 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
15 Ekim 2018
İKTİDAR SAVAŞI VE PROPAGANDA
-
9 Ekim 2018
SİYASAL/EKONOMİK ŞEKİLLENDİRME
-
1 Ekim 2018
ABD-NATO VE TÜRKİYE
-
4 Aralık 2017
ÖVÜLENLER, ELEŞTİRENLER, SUÇLANANLAR KİM NE?
-
29 Ağustos 2017
Mikrodalga ile Beyin Kontrolü
-
21 Ağustos 2017
Kimler Neleri Tartışıyor
-
14 Ağustos 2017
Egemenlik Duygusu Stratejik Aldatma ve Yanıltma
-
7 Ağustos 2017
Sinsi Hainler ve Robotlaştırılanlar
-
31 Temmuz 2017
Mürteciler Yobazlık ve Kimlik Parçalanması
-
24 Temmuz 2017
Sapkın İslamcı araplarçıların Çığırtkanlığı
-
17 Temmuz 2017
Ders Almasını Bilmek
-
10 Temmuz 2017
Güveni İstismar Edenler
-
3 Temmuz 2017
Kirletilen Solan Adalet
-
29 Haziran 2017
Küresel Odaklar ve Türkiye
-
19 Haziran 2017
Çığırtkanlar Güven ve Umut
-
12 Haziran 2017
Yalan Rüzgarı, Kin, Nefret Fırtınası
-
5 Haziran 2017
Vahhabi Selefi Haşhaşiler Zihniyeti ve Türkiye
-
29 Mayıs 2017
Bilgi Algı Medya Hukuk
-
22 Mayıs 2017
Duyarlı Olmak Ama Neden Nelere?
-
15 Mayıs 2017
Kuklalar Görevliler ve Karar Vericiler
Yorumlar
+ Yorum Ekle