Konuk Yazar - turkocagi.org.tr
Nuri Gürgür
14 Ekim 2014
Tarihi Bir Tuzakla Karşı Karşıyayız
IŞİDin Suruçun birkaç km yakınındaki Ayn-el Arab (Kobeni)ı ele geçirmek için başlattığı saldırılar sürerken, HADEPin sokağa çıkın çağrısına uyan PKK-KCKlılar, İstanbul dahil 30dan fazla il ve ilçeyi savaş alanına çevirdiler. 3 gün sonunda ortaya çıkan tablo son derece vahimdir; 300 den fazla işyeri, kamu binası, mesken ve büro tahrip edildi. Onlarca araç yakıldı, 31 kişi hayatını kaybetti, 400 e yakın insan yaralandı. İki polisimiz şehit edildi. Ölümlerden çoğu, Diyarbakır başta olmak üzere, bazı şehirlerde yaşanan kitlesel çatışmaların sonucunda meydana geldi.
Olaylar çığırından çıktıktan sonra Selahattin Demirtaşın örgütün sivil toplum kuruluşlarının yöneticilerini de yanına alarak düzenlediği basın toplantısındaki biz şiddet çağrısı yapmadık, karanlık sivil kişiler ateş açtı sözleri komik kaçıyor. Bu tavır örgütün güdümündeki sıradan bir militanın gayriciddi ve sorumsuz psikolojisinin yansımasıdır.
Aslında Demirtaşın tavrı yeni değil. PKK-KCKnın lider kadroları yıllardan beri senaryosunu kendileri yazıp oynadıkları tiyatro oyununu ısrarla sürdürüyorlar. Bunlar her konuda her zaman herkesten alacaklıdırlar; devlet kendilerine sürekli zulüm yapıp haklarını gasp ettiğinden mağdur ve mazlumdurlar. Liberal ve sol çevrelerle siyasal İslâmcılardan geniş bir kesim bu imajın doğruluğuna, gerçekliğine peşinen inandıklarından, medya kanalıyla etkili bir destek bulabiliyorlar. Nitekim medyadaki bilinen kalemler ve bazı TV yorumcuları son olaylarda sergilenen vandallığın asli sorumlularını gözden kaçırmaya çalışarak, devleti ve güvenlik güçlerini suçlu göstermeye, saldırganları temize çıkarmaya çalışıyorlar. Ancak bu yaşananlar ve sonuçları tablonun bilinen propaganda ve telkin kampanyalarıyla örtülemeyecek derecede ciddi olduğunu ortaya koymaktadır. Yapılanlar aslında bir iç savaş provasıdır. PKK-KCK, yıllardan beri serhildan adıyla dillendirdikleri kitlesel ayaklanma projelerini Suriyedeki gelişmelerin yol açtığı psikolojik gerilimden yararlanarak uygulamaya koymak istedi. Hedefledikleri sonuca ulaşabilirler mi? Bu mümkün olmamakla beraber, tehdit ve karmaşayı sürdürerek, kaos oluşturarak hükümeti sıkıştırmak, plânladıkları bölgesel özerkliğin zeminini tahkim edecek kazanımlar elde etmek için çabalarını sürdüreceklerdir.
Türkiye sistemli şekilde yürütülen iç ve dış baskı ve yönlendirmelerle kurtulamayacağı bir tuzağa çekilmeye çalışılıyor. Milli bir felaketle karşılaşmamamız için hükümet, çözüm süreci konusunu tartışılmaz bir doğru hatta fetiş haline getirmek yerine, bir an önce özellikle son beş yılın tahlilini, dökümünü doğru yapmak zorundadır. PKK-KCK ne istediğini, hedefinin ne olduğunu bilerek ve en ufak bir geri adım bile atmadan amacına ulaşmaya çalışırken, ülkeyi yönetenlerin sürekli hale gelen tespit, teşhis ve yöntem yanlışları, yaşanılan kafa karışıklığı sorunu her geçen gün ağırlaştırıyor.
Her şey bir yana, 2009dan bu tarafa açılım adına atılan iddialı adımların etnik fitneyi bastırmadığı, aksine etnik aidiyet bilincinin daha da yoğunlaştığı ortada iken, ben bu yola hayatımı koydum söyleminin pratik bir sonucu olamaz.
Başbakan Davutoğlunun valilere talimat verdim, kamu düzeni ne olursa olsun sağlanacak şeklindeki sözü, aslında yaşanılan gerçek durumun varlığını hatırlatıyor. Güneydoğunun her tarafında PKK-KCK ile HDP-BDP sözcülerinin bölgesel özerkliği inşa ediyoruz diyerek defalarca açıkladıkları yapılanma hüküm sürerken, kamu düzeninin varlığından söz etmek mümkün mü? Daha doğrusu düzen 7 Ekim olaylarıyla mı bozuldu; ondan evvel var mıydı?
Türkiyeyi yöneten sayın yetkililer, lütfen gerçekleri artık görelim. Diyarbakırdan başlayarak Hakkaride, Şırnakta, Mardinde, Batmanda Vanda devlet tam bir zaaf içindedir. Buraların il ve ilçelerde kamu düzeni değil KCK yapılanması söz konusudur. Terör örgütü vergi toplama ve yargı sistemini, sözde asayiş birimlerini kurmuş, eğitimi kontrolüne almış, PKKnın silahlı varlığını bölge halkı üzerinde tehdit unsuru olarak kullanarak insanları biata zorluyor. Direnenler ya göç ederek kurtulmaya çalışıyor yahut dağa kaldırılarak, çocukları kaçırılarak, gerekli görülürse katledilmek suretiyle itaat altına alınıyor. Örgütün kestiği haracı vermek istemeyen bir iş adamına hayat hakkı tanımıyor. Şantiyeleri basılıyor, araçları yakılıyor. Bölgede yüzeysel bir araştırmayla bile bu tablonun varlığı kolaylıkla görülebilirken ciddi bir önlem alınmayışı, yol kesmelerin kanıksanması devlet adına hazin bir durumdur.
Polis ve asker aldıkları talimatın gereğini yapıyor; görmüyor, duymuyor, işitmiyor. Böylelikle silahlı çatışma çıkmadığından siyasetçilerin şehit cenazesi gelmiyor sözlerini başarı hikâyesi olarak sunmaları sağlanmış oluyor.
İmralıdaki görüşmelerde müzakere dönemine geçilirken, Öcalanın dilediği heyetler oluşturulup muhatap olarak tanınırken, PKKnın terör örgütü olduğunu söylemenin doğal olarak anlamı kalmıyor.
PKKnın bölge halkını itaate zorlayıcı girişimlerine göz yumulması sonucu, son yıllarda silahlı çatışmalar yaşanmadı; ama devlet otoritesinin yerini PKK almış oldu. Sonuçta PKK, tabanını büyütüp kominal sistemini yerleştirdi. Böylelikle süreç PKK-KCKnın dilediği yönde gelişirken IŞİDin Kobaniye saldırması, terör örgütüne büyük bir motivasyon imkânı sundu. Akrabalık bağları, etnik bağlantılar nedeniyle oluşan duyarlılık, kitleleri olağanüstü hareketli kılarken, PKKnın ortamı konsolide etmesi zor olmadı.
Türkiye bir taraftan ABD ve bazı Avrupa ülkelerinin talepleriyle, diğer taraftan PKK-KCK ve onlara destek veren malum çevrelerin baskısıyla Kobeniye yardım adına savaşa sürüklenmeye çalışılıyor. Daha da tuhaf olan ana muhalefet partisi liderinin ek tezkere çıkartarak askerimizin Kobaniye yardım adına Suriyeye girip geri dönmesi yolundaki isteğidir. Siyasi ve toplumsal perspektifin bir kenara bırakılarak bu tarz popülist taleplerle ortaya çıkmanın mantığını anlamak kolay değil.
Üzerimizdeki baskının esas amacı Kobani kuşatmasının kırılmasından ziyade, Türkiyeyi PKKnın buradaki uzantısı PYD ile aynı safha getirmek; terör örgütünün meşruiyetini tanımak için emrivaki yapmak. Bunun ilerisi aşamasında doğal olarak PKK-KCK yapılanmasının resmen tanınarak Kürdistanın kurulmasına sıra gelecek.
Bölgede yaşananlar bir tarafa, İstanbulun göbeğinde Esenyurtta, Bağcılarda, Sultanbeylide, Okmeydanında bile devlet otoritesinin tartışılır hale gelmesi sağduyu sahibi hiçbir vatandaşın kabullenmeyeceği bir manzaradır. Terör örgütü bölgedeki üniversitelerden başka, başta İstanbul ve Ankara olmak üzere büyük şehirlerin tamamına yakınında üniversitelerde ciddi bir baskı oluşturmuş durumdadır. Bölgeden okumaya gelen öğrenciler ilk günden itibaren örgütün kontrolüne alınarak disipline ediliyorlar, yönlendiriliyorlar, olaylara sevk ediliyorlar. Son iki yıl içerisinde KCK ve PKKya yönelik hiçbir takibatın ve operasyonun yapılmamış olması örgüt yöneticilerinin ellerini son derece rahatlatmış durumdadır. Emniyet teşkilatındaki görevlendirmelerin, özellikle kritik yerlerin başındakilerin bilgi, nitelik ve tecrübeden ziyade siyasal kriterlerle tercih edilmelerinin sonucu oluşan istihbarat zaafının doğurduğu ve doğurabileceği sonuçlar açıktır.
Terör örgütünün 30 yılda ve özellikle son 5 yılda nereden nereye geldiği düşünüldüğünde, Türkiyenin çok kritik bir dönemden geçtiği açıkça görülebiliyor. Türk milletinin tarihi birikimi, tecrübesi, sağduyusu bu tuzaktan kurtulmamızın başlıca teminatıdır.
Türk halkının sesine kulak vermeyen, ciddiye almayan, milli hassasiyetleri önemsemeyen, yaptığı yanlışlardan ders çıkararak doğruya yönelmeyen bir iktidarın, siyasal görünümü ne olursa olsun devamı mümkün olmaz.
Kaynak: http://www.turkocagi.org.tr/index.php/component/content/article/7233
Bu yazı 1,467 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
3 Mart 2022
Sadi Somuncuoğlu Gök Kubbede Hoş Bir Seda Bırakarak Hakk'a Yürüdü
-
14 Aralık 2021
TÜRKLERİN BİRLİĞİ ÜLKÜSÜNDE TARİHİ BİR AŞAMA
-
25 Mart 2021
MEHMET GENÇ - İlim Dünyamızdan bir Yıldız Daha Kaydı
-
27 Mart 2020
Koronavirüs Salgını ve Türkiye
-
2 Mart 2020
Suriye Bataklığında Boğulmamak İçin
-
19 Şubat 2020
Kıbrıs Türkleri Sınav Arifesinde
-
7 Ocak 2020
Trump Çok Tehlikeli Bir Kumar Oynuyor
-
1 Ocak 2020
Doğu Akdeniz Satrancı ve Türkiye
-
10 Aralık 2019
NATO Zirvesi ve Türkiye
-
17 Kasım 2019
Görüşmeler de Sorunlar da Devam Ediyor
-
19 Mart 2019
2019 Zor Bir Yıl Olacak
-
9 Mart 2019
Marmara Depremi- Pusudaki Büyük Tehlike
-
1 Mart 2019
9 Mart Olayı ve 12 Mart Müdahalesi- Darbeye Karşı Darbe
-
14 Şubat 2019
Ozan Arif Çağımızın Dede Korkut'u Hakk'a Yürüdü
-
25 Ocak 2019
12 Eylül Zulümlerinin Baş Mimarı Nurettin SOYER
-
5 Kasım 2016
Sorunlarımızın Temel Nedeni: Kaliteli Eğitim Ve Hukuk Devleti Zafiyeti
-
27 Eylül 2016
Sorunlarımızın Temeli; Eğitim Meselesi
-
20 Temmuz 2016
Menfur Darbe Girişimi ve Sonrası
-
12 Şubat 2016
PKK Terörü-Etnik Fitne Ve Terörle Mücadele Eylem Plnı Bağlamında Yüz Yıl Sonra Yeniden Beka Güvenlik Ve Bütünlük
-
1 Ocak 2016
Özyönetim Bildirgesi Yahut Ayrılış Manifestosu
Yorumlar
+ Yorum Ekle