Konuk Yazar - turkocagi.org.tr
Prof.Dr.Mehmet Öz Türk Ocakları Genel Başkanı
20 Ocak 2015
''Ama''sız Kınamak, ''Müstağrip''lerimiz Ve İslam Dünyası
Merhum Cemil Meriç müstağripleri şöyle tarif ve tavsif ediyor:
Tanzimat'tan sonra Türk aydınına en çok yakışan sıfat: müstağrip. Edebiyatımız bir gölge-edebiyat; düşüncemiz bir gölge-düşünce. Üç edebî nevi itibarda: taklit, intihal ve tercüme. Ona göre, Müstağrip ne yeni bir dünya görüşü kurabilir, ne de Batının cömertçe sunduğu türlü ideolojiler arasında seçim yapacak güçtedir. Seçmek için, anlamak lâzım. Anlamak için, karşılaştırmak. Mukayese, irfana dayanır.
Kendi medeniyetinden kopmuş, günümüzdeki medeniyetler arası ilişkileri kavrayamamış yeni müstağripler Meriçin medeniyetimize dair şu teşhisini hiç kaale almazlar; zira öykündükleri çağdaş uygarlık kapitalizme, tüketim ve kazanç hırsına öncelik veriyor. Şöyle der Meriç:
Türk İslâm medeniyeti ahlâka, feragate dayanan bir medeniyet. Gerçekleştirdiği değerler edebiyattan da, felsefeden de, ilimden de muazzez
********
Pariste meydana gelen müessif hadiseden sonra ekranlarda irat edilen nutuklar ve gazete sütunlarında yazılanlar, Üstadın yukarıda zikredilen görüşlerini hatırlattı.
Fransada bir mizah dergisinin Hazret-i Muhammede hakaret ihtiva eden karikatürlerine tepki iddiasıyla meydana gelen baskın ve katliam, zaten yükselmekte olan İslam korkusunun-nefretinin demek belki daha doğru- zirveye çıkmasına yol açtı. Almanyada ortaya çıkan PEGİDA hareketinin ve benzerlerinin meşruluk kazanması için ortamı elverişli hale getiren bu eylem üzerine Türk(Türkiyeli demek daha doğru) aydınları ve medya mensupları ekranlarda ve sütunlarda psikolojik bir bombardıman başlattı. İktidar yanlısı veya muhafazakar kesimler çoğunlukla utangaç bir eda ile Gerçek İslam Bu Değil sloganını öne çıkarırken bir müddettir ezik bir psikolojiye giren batıcı-sol-liberal kesimden ama, fakat demeden kınayalım; karikatür fikir özgürlüğüdür sesleri yükseldi.
Millî manevî değerlere bağlı olduğu bilinen veya zannedilen, eski İslamcı bazı zevat da dahil bir kısım aydınımız da maalesef bu dönemde müstağripler kervanına katıldı. Sanki başka bir toplumdan, medeniyetten bahseder gibi Müslümanlar sorumluluğunu bilmeli, ana fikri etrafında bir günah çıkarma ayinine giriştiler. Evet, biz Müslümanlar, hepimiz, sadece siyasî İslamcılar değil, bütün Müslümanlar olarak insanlığa karşı sorumluluğumuzu müdrik olmalıyız. Bunun aksini zaten kimse söyleyemez. Ne var ki, üç yüz yıldır süregelen yenilmişlik sürecini, dünyevî alanda geri kalmışlığı, doğrudan ya da dolaylı olarak İslam dinine bağlayan zihniyet yeniden hortluyor. Ortadaki terörist hareketlerin siyasî, sosyal, psikolojik vb. sebeplerini göz ardı ederek, İslam adına, Allah adına kafa kesen, katliam yapan örgütler üzerinden İslam dini ve Müslümanlar itibarsızlaştırılıyor. Şuurlu hiçbir Müslümanın bu kampanyaya, bu yeni Haçlı seferine alet olmaması lazım. Elbette, İslam dininin özüyle asla bağdaşmayan hareketleri tasvip etmeyeceğiz, kınayacağız ve fakat, amasız, sorgulamadan, medeniyetler çatışmasını körükleyenlerin değirmenine su taşıyarak değil.
*****************
İslam Dünyası ve Müslümanlar, Osmanlı Cihan Devletinin üstünlüğünü kaybetmesiyle başlayan süreçte değişik şekillerde olsa da bir çeşit Batı hegemonyasına tabi oldular
Birinci Cihan harbinde Osmanlı Devleti paylaşıldı ve petrol başta olmak üzere doğal kaynakları zengin, stratejik önemi hayati olan İslam ülkeleri sömürgeleşti veya kukla yönetimlerle idare edildi. Burada uzun uzadıya üzerinde duramayacağımız sömürgecilikten kurtuluş ve bağımsızlık hareketleri sonrasında otoriter rejimlerle yönetilen İslam dünyası, 1979 İran Devrimi ve Afganistanın Sovyetler Birliği tarafından işgaliyle yeni bir döneme girdi. 1990larda Soğuk Savaşın sona ermesi ve Medeniyetler Çatışması tartışmaları ortamında ise İslam, tarihte olduğu gibi yeniden Batının ötekisi haline getirildi.
Tarihte Hilal-Haç çatışması şimdi modern-seküler-insan haklarına saygılı Batılılar ile fundamentalist-radikal-kafa kesen Müslümanlar arasında bir mücadele olarak lanse ediliyor. Gazzede çoluk çocuk demeden Filistinliler üzerine bomba yağdıran Netanyahunun Paristeki gösterilere, gelmemesi yönündeki ikaza rağmen koşarak katılması; medya baronu R. Murdochun Paris katliamından bütün Müslümanları sorumlu tutması, hadiseden sonra Avrupada Müslümanlara saldırıların katlanması bunun tezahürleri
Bununla birlikte, başta Fransa Devlet Başkanı ve Almanya Başbakanı olmak üzere önde gelen zevat makul bir yaklaşımla, bu tür hadiselerin İslam dinine mal edilemeyeceğini dillendirdiler. Bu çıkışlarda, insanî değerlere saygı kadar, yükselen İslamofobinin güçlendirdiği aşırı akımların siyasî alanda alternatif haline gelmesinden duyulan korkunun da önemli bir etken olduğu muhakkak.
********
Bu yaşananlar bağlamında, bazıları mazeret diye eleştirse de şu gerçekleri de hep hatırda tutmalıyız: Irakta, Suriyede ve İslam dünyasının diğer ülkelerinde, küresel güçlerin hegemonya mücadelesinin yol açtığı vekâlet savaşlarında yüzbinlerce Müslüman hayatını kaybetti; milyonlar yurdundan kaçıp hayat mücadelesi vermeye çalışıyor. Bu kişiler çağdaş, medeni Batı toplumları için sadece istatistik. Tıpkı İsrailin bir ya da birkaç Yahudi yurttaşı için Gazzenin üzerine ölüm yağdırmasını nefsi müdafaa olarak gören anlayış gibi
Doğu Türkistanda Uygurlar sistematik bir sindirme politikasıyla, dinî vecibelerini yerine getirdikleri için takibata uğruyor, katlediliyor, hapsediliyor. Çini protesto için hangi sivil toplum kuruluşları, devlet adamları kılını kıpırdatıyor?
Ne yazık ki, müstağriplerimiz de batılı efendiler gibi düşünüyor. Bir televizyon programında, muhafazakâr bir katılımcının Müslümanlara yönelik katliamlar hakkında tepki verilmezken 12 kişinin katledildiği olayın bütün dünyanın gündemine yerleşmesine dikkat çekmesi üzerine iyi eğitimli bir gazeteci hanım bunun gazetecilik açısından doğal olduğunu ifade etti. Bir başkası ise sürekli olarak Müslümanların kendi sorumluluklarını itiraf etmeleri, ama, fakat demeden katliamı kınamaları gerektiğini, söz konusu mizah dergisinin esasen bütün tabulara karşı aynı tavrı sergilediğini tekrarlayıp durdu. Yani, adamlar Hıristiyanlığa da, Papaya da, Museviliğe de istihza ile yaklaşan çizimlere yer vermiş. Müslümanlar niçin bu kadar aşırı tepki veriyor demeye getiriliyor.
Meselenin bir önemli boyutu da El-Kaide, IŞİD gibi örgütlere Batılı ülkelerde yetişmiş Müslüman gençlerin katılımı. Öyle ki, IŞİDin Musulu ele geçirip Kobaniye saldırdığı süreçte öne sürülen iddialardan biri, Batılı devletlerin içlerindeki terörist unsurları Ortadoğuda toplayıp imha etmeyi planladıklarıydı. Bu iddia, bir komplo teorisi olarak değerlendirilebilir ama üst akılın böyle bir tasarımı düşünüp uygulaması hiç de akıl dışı değil. Bu bağlamda değinilmesi gereken bir husus da batılı ülkelerde yetişen üçüncü nesil Müslüman gençlerin yaşadığı dışlanmışlık ve kimlik krizinin yol açtığı suça eğilim
Medyada yer alan bir değerlendirmeye göre, Müslümanlar, Fransada nüfusun ancak yüzde 12sini oluşturduğu halde yapılan araştırmalara göre Fransız hapishanelerinde kalanların yüzde 60-70ini teşkil ediyorlar. Müslüman liderler, sosyologlar ve insan hakları savunucularına göre, diğer Avrupa ülkelerinin çoğundan daha fazla olarak Fransada hükümetin sosyal politikaları yüksek oranda işsizlik, kalitesiz okullar ve standart altı evlerin bulunduğu fakirleşmiş varoşlarda tecrit etmeye sebebiyet vermiştir. O yüzden de Müslüman göçmenlerin Fransada doğan çocuklarının sosyal hareketlilik ümitleri de devlet otoritesine saygıları da azdır. Meselenin bu sosyal boyutunu herkesin görmesi lazım.
Tabii ki, bunların hiçbiri vahşi terör saldırılarını mazur göstermez. Müslümanlar, yetmiş iki millete bir gözle bakan Yunusun irfanına da, Müslümanın izzetini asla çiğnetmeyen Fatihin celadetine de sahip bir anlayış ve vakarla kendi medeniyetlerini yeniden inşa etmelidirler. Hatırlamamız gereken bir husus da şu: Bizim medeniyetimizin dayandığı ahlâkın temelinde, adalet ve merhamet kavramları çok mühimdir. Her ne sebeple olursa olsun, savunmasız, silahsız insanların, herhangi bir fiilî tehdit teşkil etmeyen grupların din adına, Allah adına katledilmesi herkesten önce Müslüman vicdanının yaralar. Eylemleri gerçekleştiren insan tipinin İslam ahlakından bî-haber, esasen Avrupa kültür çevresinde yetişmiş şekilci bir selefi-cihatçı ideolojinin mamulü olduğu bir gerçek.
Böyle demekle, suçu başkalarının üzerine yıkarak vicdanımızı rahatlatmıyoruz. Gerçeği anlamak, sonra da çareler üretmek elbette bizim sorumluluğumuz. Allahın mesajını, peygamberin tebliğini, muhatapların yaşadığı zaman, mekân ve ortamdan tecrit edilmiş bir şekilde tatbik etme imkânı olmadığına göre, her devirde ve her farklı siyasi-sosyal-kültürel çevrede farklı din yorumları ve uygulamaları olacaktır. Önemli olan hâkim çizginin istikametidir. Türk-İslam medeniyeti yaklaşık dokuz-on asır İslam âleminde bu ana çizgiyi temsil etti. Toynbeenin kavramlarıyla ifade edecek olursak ne körü körüne selefi, tepkici yani zealot tavır ne de geçmişi red ve inkar edip hâkim medeniyete teslim olan herodyan anlayış İslam dünyasına çare olamadı, olamaz. Ana kaynaklara dönüş kadar, tarihî tecrübeyi de süzgeçten geçirerek asrın idrakine hitap eden yeni yorumlara, çözümlere ihtiyaç var. Bugün de Türkiyenin, buyurgan bir eda ve tavırla değil, kardeşlik temelinde İslam âlemine öncülük etmek gibi bir mesuliyeti vardır. Selçuklu-Osmanlı arka planını ve Osmanlı-Cumhuriyet yenileşme geçmişini ihtiva eden tarihî, medenî birikim ve tecrübemiz bunun için yeterlidir.
Kaynak: http://turkocaklari.org.tr/sayfa/4707/ama-siz-kinamak-mustagrip-lerimiz-ve-isl-m-dunyasi.html
Bu yazı 1,555 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
7 Mart 2022
Rusya'nın Ukrayna işgali ve Düşündürdükleri
-
14 Aralık 2021
TÜRK DEVLETLERİ TEŞKİLATI
-
25 Mart 2021
2020lerde Dünya, Bölgemiz ve Türkiye
-
27 Mart 2020
Kut'tan Milli İradeye: Türkler'de Egemenlik Anlayışı
-
1 Mart 2020
Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe
-
1 Şubat 2020
Türk Ocakları: 108 Yıl Önce 108 Yıl Sonra
-
1 Ocak 2020
Kıskaçtan Çıkış: Doğu Akdeniz Meselesi
-
5 Aralık 2019
Suriyeli Sığınmacılar Meselesi: Nasıl Bakmalı?
-
29 Ekim 2019
Barış Pınarı Harekatı ve Sonrası
-
15 Ekim 2019
Kutadgu Biligde Devlet Ve Toplum Anlayışı
-
22 Mart 2019
Tarih Işığında Yeni Zelanda'daki Müslüman Katliamı
-
10 Mart 2019
Dünden Yarına 28 Şubat
-
16 Şubat 2019
Beka ve Siyaset
-
26 Ocak 2019
XX. Yuzyıldan XXI. Yuzyıla Turk Milliyetçiliği: Tarih, Millet ve Din
-
1 Ekim 2016
Türkiyenin Tek Gündemi Beka Meselesidir
-
1 Ağustos 2016
FETÖ/PDYnin Hain Darbe Girişiminden Sonra: Millet, Devlet ve Demokrasi
-
3 Temmuz 2016
Vekalet Savaşları, Terör Ve Türkiye
-
2 Şubat 2016
Terörle Mücadele ve Sistem Tartışmaları
-
29 Aralık 2015
2016ya Girerken '' Havf ile Reca'' Arasındaki Türkiye
-
12 Kasım 2015
Sistem Ve Çözüm
Yorumlar
+ Yorum Ekle