Konuk Yazar - turkocagi.org.tr
Prof.Dr.Mehmet Öz Türk Ocakları Genel Başkanı
25 Temmuz 2015
Bayramda Türk-İslam Dünyası ve Türkiye
Bu yıl da Ramazanda İslam âleminde kan akmaya, Müslümanların yaşadığı vahşet, zulüm, sıkıntı ve acılar artmaya devam etti. Bazen şair gibi haykırmak geliyor insanın içinden:
Yâ râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabahı/Mahşerde mi bîçârelerin yoksa felâhı?
Doğu Türkistandan Gazzeye, Kırımdan Yemene, Sudana, Libyaya, İslam âlemi kan ve gözyaşıyla imtihan ediliyor.
Doğu Türkistan ve Rabia Kadir
Uygurlar Çin zulmü ve asimilasyon karşısında kimlik savaşı veriyor. Müslümanların oruç tutmasını engellemek için türlü yöntemler kullanan Çinin içimizdeki destekçileri üzerlerine düşeni hakkıyla ifa etmekte. Aynen Kırımda olduğu gibi. Efendiler işbirlikçi bulmada güçlük çekmiyor. Türk Ocakları bu duruma karşı, Uygurların hak mücadelesinin sembol ismi Rabia Kadire uygulanan Türkiyeye giriş yasağının kaldırılması için kampanya başlattı. Hemen sağdan soldan Amerikan ajanlığı suçlamaları başladı. Memleketimiz gizli açık ABD, İsrail, Rus, Çin, İran, vb. ajanlarıyla kaynıyor, bu muhterem ulusalcı zevat acaba bunlar hakkında hangi duyarlı tepkiyi vermiştir?
Doğu Türkistanda Uygur kardeşlerimiz sırf dinî inançlarını yaşamak istedikleri için zulme maruz kalıyor, devletin resmî ajansı böyle olmadığını ispat için haber yapıyor. Maalesef, birkaç gün sonra Taylanddan Çine iade edilen Uygurlara (kadın-erkek demeden) yapılan muamele basına görüntülü olarak yansıyor. Ama bizim ABD ajanlığı konusunda uzman sözde ulusalcı, gönüllü Çin ve Rus muhiplerinden ses sada yok. Tayland hükümeti yaptığından hicap duyup bundan sonra Uygurları istekleri dışında Çine göndermeyeceğini duyuruyor. Ama tabii bu insan hakları hukukuna aykırı uygulamanın hesabını soran da yok.
Peki Rabia Kadir ne yapmalıydı? Türkiye kendisine kapılarını açtı da o Amerikayı mı tercih etti? Siyasi mücadele yapan insanların kendilerini destekleyen güçlere dönüp hayır, lazım değilsiniz deyip yedi düvele meydan okumalarını mı bekliyoruz? Türkiye ve Türk dünyası Uygurların haklı mücadelesine yeterli desteği sağlamış mıdır? Gizli açık Rus ve Çin ajanlarının Kırım meselesinde Kırımoğluna, Doğu Türkistan meselesinde de Rabia Kadire bu şekilde saldırmaları olağan. Türk Ocakları, Rabia Kadirin Uygur Türklerinin sembol ismi olarak Türkiyeye girişinin önündeki engelin kaldırılmasını istiyor. Böylece, ekonomik ve siyasi açıdan Türkiye ile iyi ilişkilerini sürdürmek isteyen Çin devletine medeni bir ikazda bulunulmuş olacaktır.
Orta Doğu Vekalet Savaşları ve Terör
Suriye ve Irakta Türkmenlerin IŞİD ve PYD gibi terör örgütlerinin zulmünden çektikleri giderek artıyor. PYDnin ele geçirdiği yerleri Araplar ve Türkmenlerden arındırma operasyonu başarıyla icra ediliyor. ABD yönetiminden Suriyede Kürtlerin siyasî bir yapılanmaya gitmelerine izin verilmeyeceği yönünde yatıştırıcı(!), bizlerin aklıyla alay eden açıklamalar geliyor. IŞİD belasına İslam âlemine musallat eden üst akıl, bir algı operasyonu ile sempatik, kadın ve çevre duyarlılığı (!) yüksek PKK/PYD resmi çiziyor ama Türkiyeyi de fazla ürkütmeden nasıl işi hallederiz düşüncesiyle arada bir nabzımıza göre hazır şerbet de veriyor.
Mısır, Libya ve Yemen Afganistandaki on yıllardır devam ediyor- kargaşaya duçar olmuş. Aradan İran çıkıyor, baş düşmanı ABD ile nükleer anlaşma yapıyor, Irak ve Suriyede etki ve nüfuzunu arttırıyor. Ötede İsrail buna bozuluyor, ya da bozulmuş gibi yapıyor.
Ortadoğu Vekalet Savaşının aslî aktörlerinin son dönemdeki manevralarını iyi okumak, Türkiyenin terbiye edilmesine dönük stratejiyi iyi analiz etmek lazım. Geçmişte yapılan hataları sayıp dökmenin fazla bir yararı yok ancak artık kendi millî çıkarlarımızı haleldar edecek gelişmelere karşı aktif ama tuzaklara karşı dikkatli bir siyaseti tatbik sahasına koymak ve dostun da düşmanın da Türkiyenin kararlılığını görmesini sağlamak bir mecburiyet halini almıştır.
Sözde Çözüm Süreci, PKK ve HDP
İçeride PKK güçlenmek, sözde beyaz Türkleri de yanına çekerek daha etkili olmak, Suriyedeki hedeflerini tahakkuk ettirmek için sonuna kadar yararlandığı sözde çözüm sürecini bitiriyor ve devlete meydan okuyor. Esasen 6-8 Ekim olayları çok ciddi bir tehditti ve şimdi alenen silahlı mücadeleyi yeniden başlatıyor. Çözüm sürecinde Kürt siyaseti lafını ağızlarına sakız ederek HDPnin barajı aşması ve Türkiyelileşmesine bel bağlayan(!) siyasetçi, gazeteci ve aydınların kısm-ı azamı şaşkınlık yaşıyor ama yine de bozuntuya vermiyorlar. Terör örgütü silah bırakıp kendini tasfiye etmeden yapılan görüşmeler teröristle müzakere anlamını taşır ve çözüm değil çözülme getirir diye uyaranlara karşı vaktiyle siz analar ağlasın mı istiyorsunuz? diye suçlayanlar şimdi Kandili eleştirip HDPden ve İmralıdan medet umuyorlar (Bazıları zaten PKKnın, Kürtlerin hakları verilmeden silah bırakmasının yanlış olduğunu süreç boyunca savunmuştur, onların hakkını vermek lazım, Türklük düşmanlığında çok tutarlılar).
Ne yazık ki bu zihniyet sadece aydın ve gazeteci taifesiyle sınırlı değildi, devleti yöneten irade de, içinde yaşadığımız coğrafyanın tarihî, sosyal ve kültürel yapısı, uluslararası sistem açısından taşıdığı değeri hakkıyla anlayamadığı için terör örgütü önderinin açıklamalarına bel bağlamıştı.
Suriyedeki gelişmelerle birlikte ele alındığında terör meselesinin önümüzdeki günlerde ülke gündeminde daha ağırlık kazanacağı tahmin edilebilir. PKKnın yeniden serhildan başlatma girişimlerine karşı müteyakkız olmak elzem. Devletin açıklıkla, teröre karşı tavizsiz mücadele, etnik ve mezhebi ayırım yapmadan bütün vatandaşlar için daha fazla demokrasi düsturu ile hatadan dönmesi ve süreci yeniden tanımlaması lazımdır. Evvelemirde, terör örgütüyle tavizsiz mücadele kararlılığı olmadan Türkiyenin üniter yapı ve millî devlet formu içinde bir çözüme ulaşmasının imkânsız olduğu tespit edilmelidir.
Suriye politikasında ve çözüm sürecinde hükümete destek vermiş olan bir gazetecinin (İbrahim Karagül, Yeni Şafak) son gelişmeler üzerine yazdığı şu cümleler çözüm süreci diye başlatılan gelişmenin çözülmeye yol açacağını vaktiyle tespit eden bizler için ibret vericidir:
Seçimden hemen sonra iki şey öne çıktı: Kuzey Suriye'de Türkiye karşıtı cephe planlaması ve PKK saldırılarının yeniden başlatılması..
Oysa bir Çözüm Süreci vardı. Türklerle Kürtler birlikte bu bölgede güçlü bir ortaklık inşa edecekti, büyük bir enerji ortaya çıkacaktı? Silahlar bırakılacaktı. Siyaset alabildiğine geniş alanlara yayılıp eski defterler kapatılacaktı? Bunu umut etmiştik, desteklemiştik.
Hani bütün mesele demokratik haklardı, özgürlük alanlarının genişletilmesiydi, temel haklar meselesiydi?
Bunlar, çözüm ve barış adına ortaya konulan projenin, en hafif deyimle, tarihî ve aynı zamanda millete maliyeti ağır bir yanılgı olduğunun itirafıdır. Böylesi naif ve gerçeklerden uzak beklentilerle oluşturulan bir politikayla bu coğrafyada söz sahibi olmak imkânsızdır.
Maalesef Türkiye çözüm ve barış kelimelerinin sihirli etkisi altında iki buçuk yılını PKKnın palazlanıp güçlenmesine seyirci kalarak geçirdi. Seçimlerde HDPnin aldığı yüksek oya ve Mecliste kazandığı temsile rağmen siyasîleşmenin terör örgütünü silah bırakmakta hiçbir etkisinin olmadığı anlaşıldı. Bunların anlaşılması için Cumhurbaşkanının Dolmabahçe mutabakatına tepki göstermesini beklemek gerekmiyordu. Son gelişmeler, PKKnın vesayetinden kurtulması mümkün olmayan HDPnin siyaseten çözüm adına ulaklık dışında fazla bir işlevinin olamayacağını da açıkça göstermiştir.
Türk milletinin ve bütün İslâm âleminin huzur, birlik ve dayanışma içinde idrak edeceği bayramların çok uzak olmaması temennisiyle
**********
Hamiş: Suruçtaki Bombalı eylem hakkında
Bu yazıyı tamamlamak üzere iken meydana gelen çözüm sürecine dair kritik açıklamalar basına yansıdı ve müessif Suruç hadisesi meydana geldi. Uzantının medyatik eşbaşkanı silahsızlanma çağrısı yapar gibi konuştuktan sonra bir milletvekili son iki yılda PKKya 10.000 kişinin katıldığını açıkladı. Terör örgütü liderlerinden Cemil Bayık ise açık bir iç savaş çağrısı anlamını taşıyan beyanatında "Halkımız meşru savunma örgütlenmesini ve bilincini de geliştirmeli. Bu sadece askeri güçlerin büyütülmesi temelinde değil, halk olarak meşru savunmasını geliştirmeli. Tüm halkımız silah almalı" şeklinde konuştu.
Tam bu beyanatın yayınlandığı gün (20 Temmuz Pazartesi) öğleye doğru Şanlıurfanın Suruç ilçesinde Kobaniye gitmek üzere toplanan bir grubun uğradığı bombalı saldırının sonucu olarak ortaya çıkan vahşet tablosu, Türkiyenin karşı karşıya olduğu çok yönlü, çok taraflı tehdidin acı bir örneği oldu. Kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun terör vahşettir. PKK terörünü kınamak bir yana tasvip edenlerin belirtilen bu eylemde terör aleyhine bağırmaları, hatta bir kısmının devleti suçlaması samimiyetten ve inandırıcılıktan uzaktır. İnsanî duruş, bütün terör eylemlerini kınamayı icap ettirir. Nitekim PKK ve uzantısı çevrelere mensup kişiler, sosyal medyada, Adıyamanda PKKnın öldürdüğü şehit uzman onbaşı Müsellim Ünalın katlini intikam çığlıklarıyla kutlamışlardır.
Öte yandan, Türk devletinin kendi sınırları içinde birtakım örgütlerin davullu zurnalı, sosyal medyalı insan toplayarak komşu ülkelere gitmesinin engellenmemesi bir problem, bombalı teröristlerin böyle planlarının güpegündüz ve açık bir hedef olan bir mahalde gerçekleşmesi daha başka bir problemdir. Bu hadise önümüzdeki günlerde çok daha vahim gelişmelerin bir tetikleyicisi olma potansiyelini haizdir. Suruç katliamının Afganistanlaşan Suriye'nin Türkiye'yi Pakistanlaştırma potansiyeli gösterdiğini ifade eden M. Akif Okurun da dikkat çektiği gibi, PKK'nın silahını meşrulaştırma / Öcalan'ın "öz savunma güçleri" dediği şeye alan açmak için Suruç katliamının kullanılacağı anlaşılmaktadır. Bu durum çerçevesinde, eylemi kim yapmış olursa olsun, planlayıcılarının Türkiyede PKK ve güdümündeki güçlerle bir iç savaş başlatmayı veya böyle bir tehditle Türkiyeyi hizaya getirmeyi amaçladığı açık olan bu gelişme karşısında devletin, bütün kurumlarıyla koordineli olarak gerekli tedbirleri tatbik mevkiine koyması aciliyet kazanmıştır. Bu son olay çok daha etraflı değerlendirilmeyi hak etmektedir.
Kaynak: http://turkocaklari.org.tr/sayfa/5448/bayramda-turk-islam-dunyasi-ve-turkiye.html
Bu yazı 1,470 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
7 Mart 2022
Rusya'nın Ukrayna işgali ve Düşündürdükleri
-
14 Aralık 2021
TÜRK DEVLETLERİ TEŞKİLATI
-
25 Mart 2021
2020lerde Dünya, Bölgemiz ve Türkiye
-
27 Mart 2020
Kut'tan Milli İradeye: Türkler'de Egemenlik Anlayışı
-
1 Mart 2020
Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe
-
1 Şubat 2020
Türk Ocakları: 108 Yıl Önce 108 Yıl Sonra
-
1 Ocak 2020
Kıskaçtan Çıkış: Doğu Akdeniz Meselesi
-
5 Aralık 2019
Suriyeli Sığınmacılar Meselesi: Nasıl Bakmalı?
-
29 Ekim 2019
Barış Pınarı Harekatı ve Sonrası
-
15 Ekim 2019
Kutadgu Biligde Devlet Ve Toplum Anlayışı
-
22 Mart 2019
Tarih Işığında Yeni Zelanda'daki Müslüman Katliamı
-
10 Mart 2019
Dünden Yarına 28 Şubat
-
16 Şubat 2019
Beka ve Siyaset
-
26 Ocak 2019
XX. Yuzyıldan XXI. Yuzyıla Turk Milliyetçiliği: Tarih, Millet ve Din
-
1 Ekim 2016
Türkiyenin Tek Gündemi Beka Meselesidir
-
1 Ağustos 2016
FETÖ/PDYnin Hain Darbe Girişiminden Sonra: Millet, Devlet ve Demokrasi
-
3 Temmuz 2016
Vekalet Savaşları, Terör Ve Türkiye
-
2 Şubat 2016
Terörle Mücadele ve Sistem Tartışmaları
-
29 Aralık 2015
2016ya Girerken '' Havf ile Reca'' Arasındaki Türkiye
-
12 Kasım 2015
Sistem Ve Çözüm
Yorumlar
+ Yorum Ekle