Konuk Yazar-Resmi Web Sitesi
Durmuş Hocaoğlu
21 Ağustos 2009
Hangisi Hakkın ve Hakikatin Sesi; Rahman Olan Hangisi, Şeytan Olan Hangisi?
Ayrıca, hepsinden mühimi şu: Hiç aklına geliyor mu, bu dünyada kaç yılın kaldı diye? Ölüm meleği kanatlarını senin üstüne örtüp de "vakit tamam Durmuş Beğ, gidiyoruz" dediğinin akabinde "geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan büyük kapıdan" geçince bu dünyaya âit olan herşey gibi vatan, millet ve benzeri ne varsa hepsi lâhzada hâfızandan silinip gidecek ilelebed.
Öyleyse değer mi?
Hiçbir şekilde değmez.
***
Evet, haksız değil hani, içimdeki melek mi şeytan mı olduğunu hâlâ tam kestiremediğim ses. Umûma hitap eden yazılar yazmayı kestim, asıl işime, akademik çalışmalarıma daha fazla zaman ayırdım, durmadan okuyorum, notlar alıyorum ve yazıyorum; başlayıp yarıda bıraktığım felsefe kitabını – daha doğrusu, kitaplarını – yeniden ele aldım, makale(ler) hazırlıyorum ve ilââhir... Zâten işim bu; hayatımda en sevdiğim işim, bu dünyaya müteaddid kereler gelsem her defasında da aynısını yapmak istediğim – ama bu ülkede ve bu insanlar arasında değil, çünkü tadına fazlasıyla doydum – işim bu; benim işim insanları irşad etmek değil, esâsen böyle bir kaabiliyetim olmadığı gibi buna ihtiyaç da yok; lüzumsuz işgüzarlık yâni. Ben "Türkler Vatanlarına Sâhip Çıkamıyor!" diye yazdım [Yeniçağ., 19.01.2009, Pazartesi]; ama demek ki öyle birşey yok, demek ki boşuna kuruntu yapıyorum, hem öyle bile olsa sana ne Hocaoğlu? O hâlde herşeyi bırak kendi hâline ve sen kendinle ilgilen. Nasıl olsa, Tarih kendi yolunda ilerleyecek, nasıl olsa, mukadder olan tahakkuk edecek, nasıl olsa, olacak olan her ne ise olacaktır; öyle ise, "ne olacak bu memleketin hâli" diye kendini üzmenin mânâsı yok, bu senin üstüne vazîfe değil, ne olacaksa olur.
***
Güzel; güzel ve rahatlatıcı, ama derinlerde bir yerden gelen boğuk bir ses de işitiyorum, şöyle diyor galiba, anladığım kadarıyla:
Ben senin içindeki 'sen'im, senin vicdânınım, boğmağa çalıştığın vicdânın; hani o, derslerde anlattığın, Allah'ın, her kuluna, doğuştan verdiği, doğru ile yanlışı ayırdeden, mıknatısın dâimâ magnetik kuzeyi göstermesi gibi sana hep hakkı ve hakîkati gösteren vicdânın. Öteki ses İblis'den geliyor, O'nu değil beni dinle, dinle ki bak ne diyorum: Hani, "burası benim evim", diyordun, hani "ve bu da demek oluyor ki burada olup biten herşey beni mutlaka alâkadar eder" diyordun, işte o ses de benimdi, boğmağa çalıştığın vicdânının yâni. Peki, ne oldu şimdi böyle? Sen aslında savaş alanını terkediyorsun, düpedüz kaçıyorsun ve bu da kaçışını meşrûlaştırmağa çalışmaktan başkası değil!
Kaçma, geriye dön ve dövüş, evini terketme; ellerinle dövüş, kaleminle dövüş, eline ne geçerse onunla dövüş, tek nefer kalsan da dövüş, kaçma.
***
Böyle diyor bu boğuk ses.
Ama hangisi hakkın ve hakîkatin sesi, rahmânî olan hangisi, şeytânî olan hangisi, hâlâ kestiremiyorum; hâlâ mütereddîdim, hâlâ kararsızım.
Dövüşsem mi yoksa? Ama ne olacak ki; etim ne budum ne?
***
Ancak, tam bu arada – bir hafta önceki Pazartesi - bir bildiri ulaştı elime; kadîm dostum, Türkiye Kamu-Sen İstanbul İl Başkanı Hanefi Bostan'ın imzâsını taşıyan "Başbakan ve Hükûmet Türkiye'yi Nereye Götürüyor?" başlıklı bu bildiri çok dikkatimi çekti, hangi sese bîat edeceksem edeyim, ama bu bildiriyi okuyucularımla paylaşmadan edemeyeceğim. Bu arada, beni rahatsız eden şu boğuk sesden de hiç olmazsa bir müddet halâs olayım bâri.
***
Evet; en iyisi öyle yapayım ve hemen yârın, sayfamı, sansürsüz olarak, hatâsıyla-sevâbıyla, yayınlamak için iznini aldığım bu bildiriyi neşretmek üzere, Hanefi Bostan'a terkedeyim; bu arada bana da biraz daha düşünme fırsatı doğar.
Bu yazı 1,898 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
7 Ekim 2010
Ulus-Devletlerin Krizi ve Geleceği: I
-
1 Eylül 2010
Konuşma ve Düşünme Bir Aynı Şeydir; 'Türkiyeliler' Müstesna!
-
30 Haziran 2010
Ve'aleykümesselam, Muhterem Mustafa Beğ
-
28 Aralık 2009
'Minare Mes'elesi': I
-
21 Ağustos 2009
Hangisi Hakkın ve Hakikatin Sesi; Rahman Olan Hangisi, Şeytan Olan Hangisi?
-
16 Haziran 2009
Avrupa Birliği Sürecinde Türkiye ve Milliyetçiliğin ve Ulus-Devlet'in Krizi: II
-
10 Haziran 2009
Avrupa Birliği Sürecinde Türkiye ve Milliyetçiliğin ve Ulus-Devlet'in Krizi I
-
25 Mayıs 2009
Bu Arada Neler Oldu?
Yorumlar
+ Yorum Ekle