Ve hicret kutsal bir isyandır. Müşriklerin karanlık Mekke’sine yüz çevirip, Ensar’ın aydınlık Medine’sinedir bu hicret. Bir şekilde şehrin kapılarını yumruklayan ayak takımı bir takım ayaklarla susturulduysa, kalıp o kalıpta erimektense bize de gitmek düşer. Beni de doğuruyor Naci El Ali ve ben giderek Hanzala’ya benzetiyorum kendimi. Dönüyorum arkamı dönüyorum işte. Lisan-ı hal ile ‘sizin müşrik Mekke’nizde ben yokum’ diyorum. Çünkülerim birikiyor çünkü; sizin Mekke’nizde leyleğin ömrü laklakla geçiyor.
Ben tankların önünde etten bir duvar değilsem, sizin Mekke’nizde anlamlı bir yerde durmuyorum demektir. Ben bir Medine’ye gideceğim ki sadece benim. Sen ey yığın arkamdan sakın gelme! Yığından ve sürüden midem bulandıkça hicret şarkılarıdır dilime dolanan.
Hicretin, doğası icabı kan tazeleyen bir damarı var. Bu damarı kaybettikçe durgun sular misali kokmaya başlıyoruz. Kokma çürümeyi, çürüme çözülmeyi doğuruyor. Kutsalla irtibatlı haliyle hicret kaçmak değil, bir anlamıyla dönmeye gitmektir. Yeniden ve yenileyen bir dönmektir bu gitmek. Durduk yerde durgun suya taş atmaktır. Ruhu ve aklı harekete geçirmektir. Duran halk denizini taş atıp sarsmaktır ki; gerçekle irtibatlı olmak ancak kalıpların ve kayıtların dışında durmakla mümkündür. Düşünün, bunun tam da tersini düşünün hicrete mecbursanız, müşrik Mekke’yle yozlaşmadan uzlaşmak mümkün değildir.
Kafamızdaki Mekke pusunun adresidir yani yiğitçe bir kavganın yeri değildir. Gücü kutsallaştıran güçler tapınağıdır.’ Firavun bensem sorun yok! Altta kalanın canı çıksın ne çıkar’ diyen bir iradedir bu... Taşları yerine oturtmakla görevli ustalardır öncüler ve taşları kendi yerinden oynatmak zulmün ta kendisi. Sizin statükoya kurbanlar sunduğunuz yerde ben kelime devesini hicrete sürüyorum. Benim kafam sizinle aynı yere düşmüyor. Adımı sizinle bile yazmıyorum zulmün sunaklarında. ‘Ben sizden değilim’ diye araya bir fark cümlesi sıkıştırıyorum. Alamet-i farikamızdır rengimiz ve rengimiz belli olsun diye rumuzlar işaretler markalar taşıyoruz. Rengi muhafaza etmek için de katlanılması gereken çile ödenmesi gereken bedeldir hicret... Başkasının kendi boyasını kattığı bir toplumsal renklilikte kendimiz kalıp varlık göstermek istiyorsak bunun için yapmamız gereken en birinci vazife durduğumuz yeri sabitleştirmektir.
Hicret ‘kabul etmiyorum’ demenin bir başka adıdır. ‘Boyun sunmuyorum bükmüyorum eyvallahım yok artık’ demektir. Kalmanın gitmekten zor olduğu yerde çatallı bir yol açılır önünüzde ya kalır alışırsınız ya gider parçadan bütüne yeniden oluşursunuz. İki çatallı yolun iki ucudur alışmak ve oluşmak...
Bukalemun misali araziye uymayı teklif edenler alış derler bulaşma çalıyı dolaş derler. Hicret burada kafanızda başlar önce kafanızı bir yerden bir yere taşırsınız. Müşrik Mekke’den Ensar’ın Medine’sinedir bu hicret. Simurg misali kendi küllerinizden kendinizi doğurursunuz. Her dem yeniden doğarak başlarsınız kutlu hicrete. Bu hayaldir ilk muharrik sizi kışkırtıp harekete geçirir. Var olanlar yetmeye başlarsa siz durmaya ve tükenmeye başlarsınız. Hep ufkun ötesine bakanlar için dünya bambaşka bir anlam taşır.
Durduğunuz yerle aranızda bir kan uyuşmazlığı varsa, başka yerde durmaya başka yerden bakmaya mecbursunuz demektir. Kalıp iki yüz taşımaktansa, onuru bayraklaştırıp bazen çekip gitmek düşer bize... Anılarınızla her şeyinizle var olduğunuz bir ülkeyi terk edip gitmek için de ya dağ gibi bir yürek, ya yürekte dağ lazım. Bu ucuz bir kahramanlık değil, gökten gelen bir karar ve kararlılıktır.
Tebdil-i mekânda ferahlık var derler ya işte tam da öyle. Ferahlık derken bir anlamıyla da sıyrılıp ayrılma karanlığı yarıp geçme diyoruz... Darlığa ve darlaşmaya karşı geniş imkân alanları açmanın yol ve yöntemidir hicret. Ha gayret yeni bir umutla yeniden bir dünya doğurmaktır.
İnsan gördüğü kadardır. Hicret, rutine düşen hayata büyük iddialarla ateş ve heyecan katmanın adıdır bir şekliyle. Kafasında yeni bir dünya taşıyanlar için kaybetmeyi göze alamayacakları bir şeyler yoktur. Geride dünde ve arkada bir geçmişi elinin tersiyle bir kenara itebilecek insanlar için de tutup sıfırdan başlanacak yepyeni hayatlar vardır.
Bir elinizde yeni bir dünyanın hayal tohumu bir elinizde dünyayı sarsacak kelimeleriniz varsa hicret kutsal bir isyan anlamı taşımaya başlar. Vakit hicret vaktidir. Yürürsünüz, elinizde siyah bayraklar ve yüreğinizde ateşle hicret gibi kutsal bir isyana, kutsalın isyanına... Şairin dediği gibi: ‘’Vurdukça kızgın demire hünerli balyoz, umut asla yenilmeyecektir.’’
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle