En Sıcak Konular

Sabahattin Talu

Düşünü-Yorum
Sabahattin Talu
30 Temmuz 2010

11 Eylül’den 12 Eylül’e, Yüzde 8’den Yüzde 95’e



 

          Terör, günlük yaşamın kanıksanmış bir parçası haline gelmişti. Genç kesimde siyasetle ilgilenmeyen neredeyse kimse kalmamıştı. İlgilenmeyenlere “lümpen” deniyor, adam yerine bile konulmuyor, hatta hakaret ediliyordu.

          Ortaokullara kadar girmişti siyaset ve çatışma. Bazılarının bellerinde tabanca bile vardı. Gençlik, sağcı ve solcu olmak üzere ikiye ayrılmıştı. Sağcılar da kendi aralarında “Ülkücü” ve “Akıncı” olarak ikiye, solcular Leninci ve Maocu (SSCB ve Çin) olarak fraksiyon anlamında neredeyse 40’a bölünmüştü. Sadece sağ-sol çatışmıyor, sağcılar ve solcular zaman zaman kendi aralarında dahi çatışıyorlardı.

          Sadece gençler bölünmemişti. Bu çatışma ortamına Devlet’in güvenlik güçleri de katılmıştı. Sağcı polisler “POLBİR” adlı dernek, solcu polisler de “POLDER” adlı dernek bünyesinde örgütlenmişlerdi. Sağcı polisler solcuların, solcu polisler sağcıların peşindeydi. Hatta zaman zaman gençlik gruplarıyla birlikte hareket ediyor, karşı gruplarla çatışmalara giriyorlardı.

Sokaklar, mahalleler, ikiye, üçe, beşe bölünmüştü, kurtarılmış bölgeler ilan edilmişti. Bir sokaktan diğerine kolay kolay geçilemiyordu. Şehirler bile sağcı veya solcu olarak görülüyor, insanlar memleketlerine göre değerlendiriliyordu. Kıyafetler ve renkleri, görüşleri temsil ediyordu, siyah giyenler ülkücü, haki yeşil veya kahverengi giyenler solcuydu. Bıyık bırakma şekilleri insanları ele veriyordu. Hiç unutmam bir arkadaşım evi ile okulu arasında rahat gidip gelebilmek için bıyıklarını şekilden şekile sokuyordu.

Eğitim neredeyse bitmişti. Çünkü hemen hemen hergün bir boykot vardı. “Falanca yoldaşımızın anısına bugün ders yok, derse hemen son verin” denildiğinde koskoca Profesör pılısını pırtısını toplayıp kaçarcasına sınıfı terk ediyordu. Örgütlü öğrenciler genellikle zaten yapılamayan derslere hiç girmezlerdi, kantin köşelerinde toplanır, o gün ne yapacaklarına karar verirlerdi.

Fabrikalar da öyleydi, genelde boykot hali vardı. Hal böyle olunca, o dönemim bilinen tek margarini olan “Sana” yağı kuyrukları olurdu, sigara kuyrukları neredeyse tütün tarlalarına kadar gidiyordu.  

          Derken 12 Eylül sabahı her sokağın başında tanklarla uyandık. Siyah-beyaz TRT televizyonlarımızdan TSK’nın yönetime el koyduğunu öğrendik. Çocuklarını okul önlerinde veya evlerinin camlarında bekleyen anneler derin bir “oh” çektiler, mutluluktan ağladılar, çıkamadıkları sokaklara döküldüler.

          82’de yeni bir Anayasa hazırlandı, Türkiye’deki tüm üniversitelerin fikirleri alınarak. Halk oylaması sonucu % 92 küsür ile kabul gördü 82 Anayasası. Hemen iki sene sonra 84’te genel seçim yapılarak, ülke yönetimi sivil iktidara devredildi ve bugünlere gelindi.

80’de darbe, 82’de anayasa, 84’de seçim, geçen süre sadece 4 yıl...

          12 Eylül’e “Darbe”, 82 Anayasasına “Darbe Anayasası” deniyor günümüzde, hemen hemen herkes ve her kesim tarafından. Demokrasiye darbe vurulduğu söyleniyor. Demokrasiye…(!)

İnsanların sokakta yürüyemediği, okuluna, işine gidemediği, oturduğu semt nedeniyle, okuduğu okul, giydiği kıyafeti, bıraktığı bıyığı nedeniyle dayak yediği, tehdit edildiği, hatta öldürüldüğü o güzelim demokrasiye! Ve her ne hikmetse, o güzelim demokrasi ve özgürlük yıllarına darbe vuran 12 Eylül’ün anayasasına halkın % 92 küsürü “Evet” oyu verdi. Halkın % 92’si…

Aradan 28 yıl geçti ve bugün, o günkü % 92’lik anayasaya neredeyse hepimiz “tu kaka” dedik, “demokrasiye darbe vuruldu” dedik(!)

% 92 “Evet” eriyiverdi ve “sıfır” oluverdi birden bire, % 8 “Hayır” ise nasıl olduysa bugünlerde % 95’lere ulaşıverdi böyle birden bire(!)

          Tamam, darbe iyi bir şey değil, tamam daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi, daha fazla insan hakları. Çünkü, insanlar iyi şeylere layıktır. Çünkü, hepimiz insanız ve daha fazlasına, daha iyisine, daha güzeline layığız. Ama gelin, o günlere, ülkemizin yaşadığı/yaşatıldığı o vahim, o korkunç, o acılarla dolu günler için lütfen “demokrasi”den, demokrasinin D’sinden bahsetmeyelim. Gelin, nasıl oturursak oturalım, eğri de otursak, doğru da otursak, sadece olanı, sadece ve sadece doğruyu konuşalım.

   



Bu yazı 1,518 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 6 Şubat 2012 Demokrasi Getirmek!
    • 13 Ocak 2012 Sıra SURİYE’de mİ?
    • 29 Aralık 2011 Düşmanımın Düşmanı Dostumdur
    • 22 Aralık 2011 Canlı Kalkan
    • 8 Aralık 2011 ROJ TV, Gören Gözlere Kel'i Gösteriyor
    • 2 Aralık 2011 Kürt Sorunu’nun Çözümüne İlişkin Beyin Jimnastiği
    • 24 Kasım 2011 KCK Ve Asrın Hukuk Bürosu
    • 17 Kasım 2011 Çözüm mü Dediniz!
    • 11 Kasım 2011 Ne Çare (N.Ç.)
    • 28 Ekim 2011 Sen Olma Haslanım Cemal
    • 27 Ekim 2011 PKK Terörü ve Van Depremi
    • 21 Ekim 2011 Hırsızlık Şebekesi
    • 14 Ekim 2011 Kürtçülere Sorulması Gereken Sorular
    • 7 Ekim 2011 Artık Şuna Net Olarak İnanıyorum
    • 4 Ekim 2011 Barışı Kim İstemez?
    • 23 Eylül 2011 BİR MAÇ NASIL KAZANILIR?
    • 14 Eylül 2011 Analar Ağlamasın da!
    • 8 Eylül 2011 Artık Bir Karar Verin!
    • 26 Ağustos 2011 Cılız Da Olsa İlk Kez Farklı Bir Ses
    • 25 Ağustos 2011 Batman’dan Bodrum’a Özerklik

    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    8,552 µs